Radyoda pırıl pırıl bir ses şarkı söylemekte;

...

Son bakışın duruyor gözümde,

Bir alev gibi deli mavi...

İsmi Yeşim Salkım olan şarkıcının sesine ve yorumuna hayran kalıyorsunuz...

Gün geliyor ve bir gün internette dolaşırken karşınıza bir video çıkıyor ve hayran olduğunuz o şarkıcının ağzından özetle aynen şu sözlerin döküldüğüne şahit oluyorsunuz:

"Uğursuzlar… Sana söz yine baharlar gelecek… Hadi oradan, siz şimdi hırsız olduğunuz için… Geri zekalılar… Bu kadar geri zekalısınız işte siz. Allah’a şirk koşuyorsunuz siz...Çok güzel biliyoruz biz Allah’ı, o kafayı örterek olmuyor Allah… Edepsizler ordusu, haydi...Sizin o cahil tayfanızı görünce bizim midemiz bulanıyor."

Bu kadın kime diyor bu sözleri biliyor musunuz?

Seçimde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a oy verenler nezdinde, bütün muhafazakarlara ve inançlı insanlara...

Ne acı bir durum değil mi?

Yine içimizden Fazıl Say isimli bir besteci ve piyanist çıkıyor, çaldığı eserlerle ve yaptığı işlerle yurtiçi ve yurtdışında büyük başarılara imza atıp göğsümüzü kabartıyor; fakat bir gün bakıyorsunuz twitter hesabından şu paylaşımı yapmış;

''Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cennet-i ala meyhane midir / Her mümine 2 huri vereceğim diyorsun cennet-i ala kerhane midir - Bilmem fark ettiniz mi nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı".

Allah'a inanan bir Müslüman olarak başınızdan adeta kaynar sular dökülüveriyor...

Bir başka gün ise, yıllar önce hayranlıkla izlediğiniz "Yılan Hikayesi" isimli bir dizideki başrol oyuncusu Mehmet Ali Alabora'nın FETÖ güdümlü Gezi Parkı olaylarında ön saflarda yer aldığını ve daha sonra da ülkeden kaçtığını öğrenince, aynı hayal kırıklığını yaşıyorsunuz...

Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşamını anlatan "Mustafa" isimli bir belgesel filmin senaryosunu yazıp yöneten Can Dündar isimli bir gazeteci ve yazarın, aslında eli kanlı Fethullahçı Terör Örgütünün aktif bir üyesi olduğunu öğrendiğinizde ise, bu ülkede kime güveneceğinize şaşırıp kalıyorsunuz...

Geçtiğimiz hafta sosyal medyadaki bir paylaşımda rastladığım Zülfü Livaneli'ye ait bir köşe yazısında okuduklarım ise, adeta kanımı donduran cinstendi. 2014 yılına ait yazıda Zülfü Livaneli özetle aynen şunları söylüyordu;

"...Sorun, onun (yani Tayyip Erdoğan'ın) gitmesiyle bitmeyecektir. Sorun onu iktidara getiren, üst üste dokuz seçim kazandıran, bir sürü yolsuzluk ve yönetim skandallarına rağmen körü körüne peşinden giden halktır. Daha doğrusu halkın bir bölümüdür. Bu halk yığınının Anadolu müslümanlığıyla, gelenekle, ahlakla, haram helal kavramıyla, merhametle, şefkatle hiçbir ilgisi yoktur. Köyden kente göçle başlayan, ne köylü ne kentli olabilen, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve literatürde lumpen proletarya olarak tanımlanmış olan kitledir bu... o kitlenin genel karakteristiği budur...Aşağı yukarı sayıları kırk milyon dolayında tahmin edilen bu kitle Itri, Mimar Sinan estetiğine de sahip değildir...Dolayısıyla bu kesim muhafazakar değil, Türkiye’ye çarpık ve ahlak ölçülerinden yoksun bir ‘’modernleşme’’ sunan yeni bir oluşumdur...Bu kesimin hayatta en çok nefret ettiği model uygarlaşma, kültür, temizlik ve zarafet simgesi Mustafa Kemal Atatürk, kanıyla canıyla savunduğu lideri ise şimdiki cumhurbaşkanıdır. Kimse kendini aldatmasın. Sayıları çok kalabalık olan bu kesim... Erdoğan siyasi ömrünü tamamlasa da ona benzeyen başka bir lider bulmakta gecikmeyecektir...Mustafa Kemal aydınlığını savunan kitleler birleşene ve kendi aralarındaki çelişkileri gidererek, evrensel değerleri savunan bir Türkiye kültürü yaratana kadar acılar devam edecek."

Yazı gayet açık; Türkiye'deki malum bir kesimin muhafazakarlar nezdinde inançlı halka bakışını bundan daha güzel anlatan bir başka yazı daha olamazdı...

CHP'nin Ordu Gülyalı İlçesi eski Kadın Kolları Başkanı Nuray Ataoğlu ise frene basmayı aklına getirmeyecek kadar rahat davranarak, AK Parti"ye oy verenlere "mal ve beyinsiz" imasında bulunuyor; "Adam karısını kızını vermeyi teklif ediyor, oy ne ki bunlar varken!" diyebiliyordu...

Gazeteci ve Sözcü TV ana haber bülteni sunucusu Fatih Portakal ise bir programda "Cumhurbaşkanı Erdoğan'a oy verenler kör cahildir" diyebilecek kadar hadsizleşip çirkefleşebiliyordu...

Verdiğim birkaç örneğe ve benzeri bir sürü söylem ve eylemi düşününce, aklıma şu soru gelmekte;

Herkesin bilgiye kolayca ulaşabildiği internet çağında bütün bu yazılanları ve söylenenleri okuyan ya da öğrenen halk acaba ne yapar?

"Bana ne güzel hakaret etmişsiniz, ben (haşa) eşşeğim, sizin dediğiniz gibi cahilim, malım, beyinsizim, elim kırılsaydı da Tayyip Erdoğan'a oy vermeseydim, bundan sonraki oyum sizindir" mi derdi, ya da;

"Hadi ordan ukela ve kendini beyenmişler topluluğu, işinize bakın. Siz önce başkalarına ve karşı fikirlere saygılı olmayı öğrenin" mi derdi?

Cevabı bulmak o kadar da zor olmasa gerek diye düşünüyorum...

Aslında bu adamlar siyaseti bilen adamlar; fakat ne yazı ki içlerindekileri ve bilinç altındaki duyguları en küçük fırsatta dışa vurmaktan kendilerini alamıyorlar...

Bu malum kesimin inancına göre, Tayyip Erdoğan'la ve ona oy veren seçmenle ne kadar alay ederseniz, onların kişiliklerini ne kadar aşağılarsanız o kadar başarılı ve etkin bir muhalefet yapmış sayılıyorsunuz.

İşte bu tavır "Beyaz Türkler" denilen ve her dönemde bir elleri yağda diğer elleri balda olan bir kesimin tavrından başka bir tavır değil.

Batılı seküler hayat tarzını benimsemiş ve ülkenin ekonomik kaynaklarını doğrudan veya dolaylı olarak elinde bulunduran bu kitle (politik alanda etkinlikleri son 20 yıldır zayıflamış olsa da) entellektüel camiada hala gündemi belirleme gücüne sahiptir.

Bu adamlara, "Size ne kardeşim politikadan, felsefeden, edebiyattan ve saireden" demek lazım da, olmuyor işte. Herşeyin en iyisini bunlar biliyor, en doğruyu bunlar söylüyor, en ahlaklı, en dürüst, en dindar, en filozof, en milliyetçi olanlar hep bunlar. Oysa ki bunlar, bütün "En" lere sahip olduklarını zanneden zavallı birer "Herbokolog"dan başka birşey değiller...

Onlara sözüm şu;

Hadi işinize bakın, piyanonuzu çalın, şarkınızı söyleyin, filminizi oynayın ya da yazınızı yazın. Fakat ne yaparsanız yapın önce saygılı olmayı öğrenin...

İnsan olmak, bütün farklılıklara rağmen adil ve eşit bir dünya için mücadele etmeyi, kendi gibi düşünmeyenlere saygılı olmayı, kendini başkalarından üstün görmemeyi, kısacası tavazuyu gerektirmez mi?

Ama nerdeee...

Onlar cahil, yobaz, yoksul vs dedikleri halka vurdukça kendi birliktelikleri artmış, safları sıklaşmış, farklılıkları azalmış sanıyorlar. Oysa şunu bilmeliler ki, onların bu narsisist tutumları, karşı mahalle olarak gördükleri kitlenin saflarını sıklaştırmaktan, hırslandırmaktan ve güçlendirmekten başka hiçbir işe yaramıyor...

Bu defa son söz benden gelsin;

Nedir sizdeki bu nobranlık, züppelik ve zillet,

Bilmem ki sizi bu hale getiren hangi illet,

Hiç reva mıdır ki kesrete hakim olsun kıllet,

Sabır taşı çatlarsa, indirir yumruğu millet!

Esen kalın...