Hangi sebeple olursa olsun, bir davetin konusu kadar şekli de önemlidir. Hiç kuşku yok ki, herhangi bir davetin şekil ve yöntemi ev sahibinin büyüklüğünü, davet edilenin ise davetçi nezdindeki değerini gösterir.

Peki, günde beş defa gök kubbede yankılanan ezan da bir davet değil midir?

Hiç şüphesiz ki ezan, Allah’ın varlığı ve birliği, Hz. Peygamberin O’nun elçisi olduğu ve asıl kurtuluşun ahiret mutluluğunda bulunduğu gerçeğini günde beş defa bizlere haykıran en güzel davettir. Bu ilahi davetin sahipleri de Yüce Allah ve O'nun Resulü Hz. Muhammet'ten başkası değildir.

Diyanet İşleri Başkan Ali Erbaş'ın deyimiyle, “Ezan, ilham verici bir davet, etkileyici bir tebliğ, sarsıcı bir uyarıcı ve hayat veren bir mana iklimidir. Ezan, ilahi huzura, ikrama, muhasebeye, hürriyete, hâkimiyete ulvi bir davettir. Ezan, Müslüman toplumlarda dünyaya gelen çocuğun yeryüzünde duyduğu ilk sestir. Çünkü daha doğduğu anda sağ kulağına ezan, sol kulağına yine ezanın sözlerinden oluşan kamet okunmaktadır”.

Peki ezanın başka anlamları yok mudur?

Elbette ki vardır. Ezan;

• Bir beldenin Müslüman oluşunun ilanıdır

• Bütün insanlığı kurtuluşa, felaha, kısacası İslama çağırmaktır

• Bütün zamanı, bütün mekanları hakimiyeti altına alan en güçlü sestir

• Müslümanların kardeşliğini ilan etmektir

• Bir beldenin İslam beldesi, ya da o beldede Müslümanların var olduğunun çok önemli bir alametidir...

O halde, Müslümanları namaza davet etmenin yanında pek çok önemli fonksiyonu bulunan bu ilahi davetin sunumuna ve estetiğine, diğer bütün davetlerden daha fazla özen göstermek gerekmez mi?

Yeryüzünde kesintisiz olarak her an okunan ezanın, Müslümanları namaza ve kurtuluşa davet eden eşsiz manası yanında, ruhlara da hitap eden ilahi bir yönü de bulunmaktadır. Ezan edebiyatın, sanatın ve şiirin ayrılmaz bir parçası olduğu kadar, dinî ve milli musikinin de en özlü sesidir. Özellikle ülkemizde, her vakitte farklı bir makamla okunan ezanın, insan psikolojisi üzerinde olumlu tesirinin olduğu da muhakkaktır. Bu tesir sebebiyle, yeryüzünde usul ve erkanıyla okunan ezanlardan etkilenip Müslümanlığı seçen sayısız insan olduğu da bir vakıadır.

Geçenlerde internette izlediğim bir kısa videoda, ailesi ve kendisi Hristiyan olan ve tamamen İslamdan uzak bir ortamda yetişen Hollandalı bir bayanın, Sultanahmet ve Ayasofya Camilerinden karşılıklı okunan bir ezanı gözyaşları içerisinde dinlediğine şahit olmuştum. Bu bayanın sonradan Müslüman olduğunu öğrendiğimde ise, mutluluğum daha da katlanmıştı. Sözkonusu bayanın kendi ifadesine göre, O'nu İslamiyet'e yönelten ilk sebep, İslam beldelerindeki minarelerden semaya yükselen güzel ezan sesleri olmuştu. Güzel okunan bir ezanın değerini varın siz takdir edin...

Gelelim o kritik soruyu sormaya;

Ezanı güzel okumak ne demektir? Güzel okumak için sadece ses yeterli midir?

Ezanı etkili kılan sebeplerin başında ses gelse de, en güzel ezan musiki ile ve içinde bulunulan vaktin halet-i ruhiyesine uygun bir makamla okunur. Bu da ancak makamların insan psikolojisi üzerindeki etkilerini bilmekle mümkündür.

Süleymaniye Camii'nin vakfiyesindeki müezzinlerde aranan şartlar arasında, "musiki ilmine vakıf, makam ve terennümlerde mahir ve güzel sesli olmak" şartı da yer almaktadır.

Ünlü filozof ve bilim adamı Farabi'nin yapmış olduğu çalışmalara göre her makamın insan psikolojisi üzerinde farklı tesiri bulunmaktadır . Mesela rast makamı insana sefa (yani neşe ve huzur) duygusu verirken, neva makamı lezzet ve ferahlık duygusu yaşatır. Saba makamı ise şecaat (yani cesaret ve kuvvet) vermektedir. Uşşak makamı gülme duygusu uyandırır. Hicaz makamı alçakgönüllülük, hüseynî makamı da barış, sakinlik ve rahatlık hissi verir.

Farabî, araştırmalarını daha da ileri götürmüş ve makamların günün hangi saatlerinde daha etkili olacağını ortaya koymuştur.

İşte bu ve benzeri araştırmaların sonuçlarından da yola çıkarak, ülkemizde 5 vakit ezanın her birinin farklı makamda okunduğu görülmektedir. Buna göre, zorunlu olmamakla birlikte, sabah ezanı saba, öğle uşşak, ikindi rast, akşam segah, yatsı hicaz makanında okunur.

Bir başka sıralama ise, Naim Kaya tarafından şöyle şiire dökülmüştür:

Lahuti bir nağmeyle okunur ezan,

Dinliyor bu ulvi sesi asuman.

Müezzin seherde okur salayı,

Güzel ses inletir arş-ı alayı.

Sabadan başlıyor sabah ezanı,

Tiz muhrik seslinin çoktur hayranı.

Uşşakneva ile öğle ezanı,

Camiye celbeder bu ses duyanı.

İkindi Hicaz'la oluyor nida,

Ya Rab ezan sesi ne güzel sada.

Akşam ezanı da Rast'la okunur,

Segaha aşina kişi dokunur.

Mahur ile yatsı ezanı olur,

Dinleyen müminler elbet mest olur.

Ezan sesi şarkdan garba ulaşır,

Güzel sesle ruhlar hep berraklaşır...

Osmanlı zamanında özellikle İstanbuldaki camilerde vaktin ruhuna uygun olarak okunan ezanlar, bugün de ülkemizdeki camilerin çoğunda aynı minval üzere okunmaya devam edilmektedir.

Son söz İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif'ten;

Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,

Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli !

Esen Kalın...