Çok ama çok önceden belki de 12 Eylül 1980 tarihinde beşli cuntanın gerçekleştirdiği ve demokrasiye ara verilen zamanlarda.

Kimin hangi partiye oy vereceği aşağı yukarı belliydi.

Çok faza parti olmamasından dolayı mahallelerde, ilçelerde hatta şehirlerde hangi ismin hangi sülalenin hangi partiye oy vereceğini aşağı yukarı herkes tahmin edebilirdi.

Ailenin siyaset ile ilgili büyüğü seçime günler kala kendisine yakın gördüğü partinin il yada ilçe başkanına “Bizim evden partimize şu sayıda oy çıkacak” dediğinde sandıklar açıldığında gerçekten taahhüt edilen miktarda oy çıktığı görülürdü.

12 Eylül 1980 ihtilali sonrası 1983 yılında demokrasiye geçişte yapılan ilk seçimde belli oranda “bizim evden partimize şu kadar oy çıkacak” söylemi azda olsa sekteye uğradı.

Zira orta yerde birbirine benzeyen partiler bulunuyordu.

O tarihte yapılan genel yada yerel seçimlerde artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Son dönemlerde Türkiye’de yaşanılan parti enflasyonunu hepimiz çıplak gözle görebiliyoruz.

İçerisinde bulunduğumuz günlerde parti sayısının 200 civarında olduğu söyleniyor.

14 mayıs ve 28 mayıs tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçiminde Cumhur ittifakına mensup partiler başarı sağladı.

Ancak cumhur ittifakı ile millet ittifakı arasındaki oy oranının öyle dudak uçuklatacak kadar fazla olmadığını hep birlikte gördük.

Arkasından 31 Mart 2024 tarihinde yerel seçim yapıldı.

1950 yılında çok partili seçime geçildi geçileli ilk kez CHP seçimden birinci parti olarak çıktı.

Üstelik ülke nüfusunun çok büyük bölümünün yaşadığı belediyelerin tamamı da CHP’li belediye başkan adayları tarafından kazanıldı.

Yarınlarda yapılacak seçimlerden nasıl bir sonuç çıkacağını Allah bilir.

Türkiye’de her 5 yılda bir yapılan Cumhurbaşkanlığı-Milletvekilliği ve yerel seçimlerine 5-6 milyon genç seçmenin katıldığını biliyoruz.

İşte söz konusu bu seçmen kitlesinin siyaseten vereceği karar iktidara hangi partinin geleceğini de belirliyor.

Artık ismi ne olursa olsun, siyasi kimliği nasıl olursa olsun “Ceketimi koysam kazanır- Benim şu kadar oyum var” şeklindeki söylemlere hiç kimse inanmıyor.

Zira seçmenin siyaset etme alışkanlığı değişti.

Genç kitlenin hayata bakışı değişti.

Daha da önemlisi ihtiyaçlar değişti.

Var olan alışkanlıklarını değiştirmeyen siyasetçilerde siyasi partilerde artık tarihin tozlu raflarında yerlerini alıyorlar.

İdeoloji eskisi kadar kıymetli değil.

Geldiğimiz noktada artık direklere tırmanıp afiş asan sabahlara kadar afişleme yapan kitle yok.

Zaten çevresel sıkıntılar bu tür seçim propagandalarına izin vermiyor.

Siyasi partiler ya alışkanlıklarını değiştirip ülke sınırları içerisinde yaşayanlara daha rahat bir hayat sunmanın mücadelesini verecekler.

Yada yapılacak ilk seçimde iktidarı kaybedecekler.

Alışkanlıklar olabildiğince değişti.

Siyasetinden değişime ayak uydurmaktan başka çaresi kalmadı.