Osmanlı Türkçesinden evrilerek dilimize yerleşmiş "Densiz" diye bir kelime var ki yakışıksız, ölçüsüz, düşüncesiz ve patavatsız gibi manalara gelir. Bu bağlamda densiz insan, "nerede ve ne zaman konuşacağını bilmeyen, düşüncesiz, sözlerinde ve davranışlarında hadsiz kişi" demektir.

Densiz kelimesinin karşılığı olan kelimelere baktığımızda, her birinin can sıkıcı, sevimsiz, öfke uyandıran, hayal kırıklığı yaratan ve hatta yerine göre trajikomik sonuçlar doğuran söz ve eylemler olduklarını kolaylıkla anlayabiliriz. Öyle ya;

Kim sever ki hadsiz ve düşüncesiz bir insanı?

Kim sever ki patavatsız laf edeni?

Kimin hoşuna gider münasebetsiz konuşan?

Cehalet, boşboğazlık, kendini öne çıkarma hevesi, hamlık ve aşırı özgüven densizliğin başlıca sebeplerindendir ki, b sebeplerden ikisi olan boşboğazlık ve hamlıktan kaynaklanan örneklerden birine daha henüz geçen hafta şahit olduk.

Yakaladığı şöhreti hazmedememiş bir kadın şarkıcı, haddini aşarak İmam Hatip Lisesi mezunlarından oluşan saygın ve büyük bir camiaya "sapık" diyebilme densizliğini gösterdi.

Aslına bakılırsa bu kadının yaptığı densizlik, bölücülük, ayrıştırma ve ötekileştirmeden başka birşey değildi. Bu nedenle de toplumun kahir ekseriyetinin tepkisine maruz kaldı ve adli mercilere şikayet edildi. Savcılık ve mahkeme de gereğini yaparak, söz konusu kişiyi "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" iddiasıyla tutukladı.

Malum şahsın İmam Hatip Lisesi mezunları için sarfettiği "sapık" kelimesi yenilir yutulur cinsten değildi. Her ne kadar tepkiler sonrasında "kastımı aştım, sözlerim yanlış anlaşıldı" vs gibi özür mahiyetinde laflar etse de, ok yaydan veya cin şişeden çıkmıştı bir kere. Nasıl ki her küp yalnızca içindekini sızdırırsa, malum şahıs da bu sözleriyle bilinç altında yatan kirli düşüncelerini dışa vurarak kendini ele vermişti.

Olayın bir başka ilginç tarafı ise, İmam Hatip Lisesi mezunlarına sapık diyen bu kadının asıl kendisinin sapıkça tavırlarla meşhur olduğudur. Şöhret sarhoşu olan veya şöhreti hazmedememiş bu şarkıcının ahlak dışı tavır ve davranışları saymakla bitmez. İç çamaşırı denilebilecek kıyafetlerle halkın karşısına çıkmaktan, şov yapacağım diye programlarında erkeklerin kucağına oturmalara varan sapkınlıklarının hangi birini sayayım size?

O halde adama "Dinime küfreden bari Müslüman olsa" demezler mi?

"Sen kimsin ki, toptancılık yapıp saygın bir camiaya dil uzatacak cesareti kendinde bulabiliyorsun" diye sormazlar mı?

Mahkemede, "Bana muhtaç küçük bir çocuğum var" deyip salıverilmesini isteyen bu kadına, "Binlerce kişinin önünde ahlaksızca hareketler yapıp boşboğazlık ederken küçük bir çocuğun olduğu hiç aklına gelmedi de, şimdi mi aklına geldi" demezler mi?

Temennimiz odur ki, bu ve benzeri örnekleri bir daha ülkemizde görmeyiz...

Benim anlamadığım şey, şöhreti ucundan kıyısından azıcık yakalayanlardan bazılarının sık sık kendilerini bir yerlerde görme hastalığına tutulmuş olması. Ben bu hastalığın adına "Ne oldum delisi olma hastalığı" adını verdim.Ne yazık ki bu hastalık pek çok camiada mevcut; spor camiasında, sanat camiasında, sosyal medya fenomenlerinde vs...

Bu ülkede bazıları neden herşeye maydanoz olmak ister, bir türlü anlamış değilim...

Oysa ki her söz her yerde söylenmez. Ne demişler;

Söz var, insanı mahcup eder,

Söz var, insanı mahbub eder,

Söz var, kese savaşı,

Söz var, kestire başı...

Sözün gücü, kılıçtan keskin, sorumluluğu sırat gibi kıldan incedir...

Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye..

Söz öyle bir şeydir ki, bir kez ağızdan çıkmaya görsün; ya sizi felaha ulaştırır, ya da felâkete…

Bu nedenle Hz. Ali, "Söz ağızdan çıkana kadar senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra ise sen onun esirisin" demiştir...

Son söz Yüce Peygamberimizden olsun;

Allah'a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun...

Esen Kalın...