Basımı tamamlanan kitaplarımı teslim almak için İstanbul’a gitmem gerekiyordu. Mademki İstanbul’a gideceğim, o halde bir gün önce İstanbul’a gidip bir gece yeğenlerimin misafiri olayım dedim. Yeğenim Esenlerde oturuyordu. O akşam yaptığımız sohbetin baş konusu yabancılardı. Gelinim yaz aylarında balkona çıkamadıklarından bahsediyordu.

Sebebini sorduğumda Mutfak balkonundan evlerinin karşısında ve her iki yanında bulunan apartmanları göstermeye başladı. Şu apartmanlarda oturanların tamamı, şu aparmandakilerin alt katında oturanlar yabancı diye evleri bir bir gösteriyordu.

Hiç yabancının olmadığı apartmanları göstermesini istedim. Koskoca sokağın iki tarafında ki evlerden sadece üç apartmanda yabancı olmadığını söyledi. Hepsinin çok çocuklu, kalabalık aile ve görgü kurallarından uzak olduklarından bahsetti. Kendi ülkesinde yabancıların çokluğundan evlerinde huzur içerisinde yaşayamıyorlardı.

Bu arada yayıncı Vedat bey bana kitapları alacağım Davutpaşa Cadde Güven İş Merkezi B Blok Zemin kat adresinde bulunan basımevinin konumunu atmıştı. Arabama binip telefonumdan navigasyonu açtım ve başlat tuşuna basarak yola çıktım. İnsanın kendi evine dönerken yaşadığı rahatlık gibi bende navigasyonun yol tarifi ile elimle koymuş gibi belirtilen adrese vardım.

Birkaç bloktan oluşan iş merkezinin girişindeki otopark görevlisinden gideceğim işyerini sordum ve tarif üzerine kitaplarımı teslim alacağım iş yerine varmadan Yayıncı Vedat beyle buluşup, birlikte labirent misali yollardan geçerek iş yerine girdik.

Biz ayaküstü sohbet ederken bir çalışanda kitapları aracımın yanına götürdü. Sohbetimiz bitti ve labirent gibi olan iş yerinden dışarı çıkmak için, çok sayıda bulunan iş yerlerinin önündeki geçlerden dışarı nasıl çıkacağımı sordum. Kimse bana cevap veremiyordu. Lütfen yanlış anlaşılmasın hiçbiri dilsiz ve sağır değildiler. Ondan fazla gence sıra ile dışarıya çıkan yolu soruyordum.

Hepsi başını sallayarak beni anlamadıklarını söylemeye çalışıyordu. Şaşırmıştım. Yol sormaya devam ettim. Kimisi parmak işaretiyle kendini göstererek Arabi Arabi diyor, kimisi ise Suriye Suriye diyordu. Nihayetinde karşıdan gelen bir genci gösterdiler.

Bende, haa nihayet bir Türk genci gördüm diye sevinmiştim ki, geleninde yabancı olduğunu ve Türkçe bildiğini gördüm. Sağ olsun beni o labirentten çıkarmıştı.

Kendi ülkemde Türkçe konuşan bir genç bulamıyordum. Bunca işsiz güçsüz çalışamayan, iş bulamayan gencimiz dururken, İstanbul’un iş merkezleri yabancı işçilere kucak açmışlardı. Kendi ülkemde kendimi yabancı hissetmiştim.

Eminim ki çalışan bu yabancı işçilerin tamamına yakını sigortasız ve asgari ücretin çok çok altında bir ücretle çalıştırılmaktadırlar.

Yabancılar için iş cennetine çevrilen ülkem, bu vatan uğruna şehit veren ve her günde şehit vermeye devam eden insanlarımız için bir işsizlik cehennemine çevrilmiş olması içimi acıtıyor.