Ya Rabbi, ne çetin bir zamandan ve ne zor sınavlardan geçiyoruz!

At iziyle it izinin birbirine karıştığı, sürekli olarak toplumun sinir uçlarına dokunulduğu, din adına ortaya çıkanların soysuzlaştığı, Atatürkçüyüm diyenlerin Atatürkü sonuna kadar sömürdüğü; kısacası, boğazım yırtılıncaya kadar "Kopsun artık Kıyamet" diye haykırmak istediğim bir zamanda yaşıyoruz...

Hiçbir günümüz geçmiyor ki "insanlık ölmüş" dedirten bir hadiseyle karşılaşmayalım. Çocuk tacizleri, hayvanlara yapılan işkence ve katliamlar, kadına karşı şiddet, TV programlarında sergilenen ve normalleştirilen ahlaksızlıklar, yolsuzluklar, yoksulluklar, yalanlar, talanlar, haksızlıklar ve hırsızlıklar, neredeyse artık sıradan birer hadise haline geldi...

Bütün bu olaylar karşısında temiz ve onurlu bir yaşam sürmeye çalışanların akıllarına, yalnızca Yüce Allah'ın insanlığa yönelttiği şu muhteşem soru geliyor;

Fe eyne tezhebün! (Nereye gidiyorsunuz!)

(Tekvir:26)

Bugünlerde televizyon programları, gazeteler ve sosyal medya yine garip bir konuyla çalkalanıyor ve toplum hızla yeni bir Fadime Şahin-Ali Kalkancı vakasına doğru sürükleniyor...

Olay malum;

Babası dini bir hizmet vakfının başkanı olan bir kadın, 6 yaşındayken ailesi tarafından dini nikah kıyılarak kendinden yaşça oldukça büyük bir adamla evlendirildiği iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Olayın duyulmasıyla toplumda büyük bir infial oluşuyor, kadının ailesine, ilgili vakıf nezdinde bütün dini vakıflara ve hatta iktidar partisine karşı hadsiz ve hesapsız bir saldırı başlıyor...

Olayın içyüzünün ne olduğu konusunda kamuoyunda müthiş bir bilgi kirliliği mevcut. Neredeyse hergün yeni bir haber ortaya çıkıyor ve zaten karışık olan kafalar daha da karışıyor. Kısacası, uzun zamandır kanamakta olan toplum vicdanı her geçen gün daha da örselenmekte ve toplum sistematik bir şekilde ayrıştırılmakta...

Olaylar karşısında sersemleşip ne yaptığını bilemez hale gelen ve arafta kalıp bir türlü tarafını bulamayanlara tekrar tekrar soruyorum;

- Nereye gidiyorsunuz!

Yolunuzu aydınlatmak için yanlış fener kullanmaya, susuzluğunuzu gidermek için tatlı su yerine deniz suyu içmeye daha ne kadar devam edeceksiniz...

Bizler serseri birer mayın gibi oradan oraya savrulurken, üzerimize vazife olmadığı halde ve eksik bilgilerimizle, hem savcı hem de hakim rolüne soyunurken, bir yerlerde çocuklar ve hayvanlar ölmeye, kadınlar işkence görmeye, tecavüzler artmaya ve nihayet aileler parçalanıp dağılmaya devam ediyor.

Toplumu oluşturan fertler olarak bizler, 9 yaşından itibaren tam 9 yıl boyunca bir yakın akrabası tarafından cinsel istismara maruz kalan ve bunun neticesinde de bunalıma girip 15'inci kattaki evlerinin penceresinden atlayıp hayatına son veren Emre'nin vebalini nasıl ödeyeceğiz?

Çocuk yaşta maruz kaldığı cinsel istismarın ağırlığına dayanamayıp gençliğinin baharında intihar eden Emre'nin annesi, oğlunun sık sık yıkandığını görüp "neden bu kadar çok yıkandığını" sorduğunda aldığı şu cevap eğer içinizi parçalamıyorsa, derhal insanlığınızı sorgulayın:

- Yıkanıyorum yıkanıyorum, ama bir türlü temizlenemiyorum anne...

Yani diyor ki, "Hiçbir su, ruhumun derinliklerindeki pislikleri temizlemeye yetmiyor anne...

Unutmayalım ki, bir büyükşehrimizin sahipsiz hayvan bakımevi ve rehabilitasyon merkezinde çalışan bir görevlinin elindeki kürekle vurarak öldürdüğü köpeğin vebali de bizim boynumuzda hep asılı duracak...

Aklımızı başımıza toplayıp, "Nereye gidiyoruz" diye kendi kendimize sormanın vakti gelmedi mi daha? Unutmayın ki, kara toprağa girdiğimizde artık herşey için çok geç kalınmış olacak...

Gazeteci ve köşe yazarı Galip Erdem şu sözleri söylerken meğer ne kadar da haklıymış;

"Bizler davayı Ağrı dağının zirvesine çıkaracaktık. Bin zahmet ve acılar çekerek tırmandık. Zirvede sevincimiz sonsuzdu. Ama bir noksanımız olduğunu farkettik. Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz davayı değil kendimizi dağın zirvesine çıkartmıştık."

Robin Sharma da "İnsanlık o kadar ilerledi ki artık görünmüyor" diyerek tam 12'den vurmuş...

Gerçekten de teknoloji ilerliyor, insanlar ve ülkeler daha da zenginleşiyor, bilim ilerliyor, lakin ne yazık ki insanlık ölüyor..

Şimdi tekrar soruyorum;

- Nereye gidiyorsunuz!

Esen Kalın...