Kar beyazlar içindeki 2023'ün 6 Şubat'ı 04.17 sularında, 7.7 ve 7.6 şiddetindeki Kahramanmaraş merkezli, peş peşe yaşanan bu iki depremle kara bir güne uyandık. Elim öykünün bilançosu ağır oldu: 43 bin can uyanamadı sabaha. 109 bin de yaralı. 13 milyon boynu bükük, 85 milyon gözü yaşlı...

Adeta vurgun yedi memleketim, hem de derinden,

dalga dalga gelen kürenin, canlı yutan katmanlarından!

Vurgun yedi memleketim, doyumsuz karunlardan;

nahoşu hoş gören harunlardan...

Neden?...

Çocuktuk; köyümüzden şehre giderken, göller mevkiinde, bir göz pınarı, deresi, vadisi bile olmayan bir platoda gördüğümüz kocaman gölete hayranlık duyarak bakardık. Çok geçmeden, büyüklerin efsane hikayeyi kulağımıza fısıldamalarıyla hayranlık son bulur ve bir ürperti kaplardı içimizi. “Burası köymüş, bir depremde kaynamış, yerinde sazlık göl olmuş…” anlatılara, çocuk aklımızla 'ya doğruysa' deyip, bir an irkilirdik; şu an tüm yurtta gerçeklerle irkildiğimiz gibi.

Yer Bilim Uzmanları, geliyorum diyen afet için bas bas bağırıyordu. Sadece gün ve saat veremiyorlardı.

Kahramanmaraş merkezli 11 ilin ilçe ve köylerindeki büyük hareketiyle doğa yine tarihe şerh koydu. Asrın felaketi unvanını alarak, bundan sonrası alınacak dersler için de bir milat oldu...

İnsanoğlunun doğayla uyumlu olma öğretisini bir kez daha hatırlattı bizlere.

Akıl-izan, ilim-irfan, ahlak kazanımları ile küreyi anlamak mümkün olduğuna göre, beş yüz yıl önceki yıkıcı depremleri ciddiye alıp, beş yıl önce olmuş gibi algılamak gerektiğini de öğretmiş oldu bir kez daha.

Oturduğumuz binalarımızı hemen değiştirecek elimizde bir sihirli güç olmadığına göre; Jeologların, “evlerinizde yatarken yanınıza, bir kask-baret, bir düdük, bir pet şişe su ve bir el feneri daima alın” tavsiyesini, acil durum çantası, ilk yardım, afet gönüllüsü eğitimi vs. önerilerini dinlemek gerekir elbette. Ancak sormak gerekir bunlar tedbir mi? Yoksa, yıkılacağının, enkaza dönüşeceğinin ve acziyetin kabulü mü?

Deprem kuşağında olduğu bilinen Ülkemiz, her deprem afetinde bir bedel ödediğine göre, sorunun yanıtını var mı sizce? Çünkü 17 Ağustos depreminden sonra ders alınmadığı açık değil mi?

Sonuç olarak, hayatına yön veren olgulara gösterdiğin 'toleransın' da bir bedeli var, demek ki. Hem de ağır bir bedel! 

Egosuna söz geçiremeyen insanoğlunun, doğayla ters düşmesinin bedeli elbette…

Vurgun yedi Memleketim! 

Viran ettin oğluşağın bağını,

Ulaşılmaz kıldın, ömür dağını.

Boynu bükük, darda koydun sağını,

Yaktın yıktın, kül eyledin; oy Maraş!

Ülkem yasta, bir eli koynunda, medet Ya Rab!...