06 Şubat pazartesi sabah saatlerinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremin üzerinden 17 gün geçti, biz 62 yaşındayız çok net bir şekilde söylememiz gerekiyor ki bu yaşımıza kadar böyle bir felaketi ne gördük ne duyduk ne de yaşadık.

İnsanlar “İnsanın öldüğü gün kendi kıyametidir” şeklinde bir ifade kullanıyor, Öldüğümüz andan itibaren ne yada neler ile karşılaşacağımızı bilmediğimiz için kıyamet ile ilgili ahkam kesecek değiliz ancak şu an karşı karşıya kaldığımız deprem kıyamet olarak değerlendirilebilir.

Aradaki deprem ve diğer kötü gelişmeleri bir tarafa bıraktığımızda bundan önceki en büyük felaket 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Gölcük depremiydi, o gün verilen rakamlar ile 18 bin civarında insanımızın hayatını kaybettiği felaketin üzerimizde bıraktığı psikolojiyi o gün bu gündür zaten atlatamamıştık.

17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen Gölcük depreminde bilindiği gibi iletişim bu kadar ileri bir noktaya gelmemişti, Bizde o günlerde Kocaeli’de yaşayan bir gazeteci olarak önce Gölcük’te sonra da Düzce’de meydana gelen depremleri birebir yaşamış olup biteni yerinde görmüştük.

O depremde Türkiye’nin hangi yerleşim merkezinden afet bölgesi olan Gölcük ve çevre ilçelere ne kadar insanımızın geldiğini bilmiyoruz ancak çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki an itibarıyla Türkiye’nin nerede ise yarısından fazlası depremin yaşandığı bölgeye gitti, gidişler halen daha devam ediyor.

Böyle bir noktada başta televizyonlar olmak üzere tüm yaygın medya ne yaparsa yapsın ne kadar karartma yaparlarsa yapsın, olup bitenlerin üzerini ne kadar kapatmaya çalışırsa çalışsın hiçbir işe yaramıyor.

Herkesin elinde bulunan akıllı telefonlar, sayıları artık on binleri bulan youtubeler ve elinde bir tripod olan kim varsa olup biteni saniyesi saniyesine kamuoyu ile paylaşabiliyorlar.

Taraflı tarafsız 85 milyon Türk insanı artık olup biteni çok yakından biliyor, Yıkılan binaları saklamanın, enkaz altında kalanların sayısını az göstermenin, orada var olan ihtiyaçları kapatmanın artık mümkünü de yok saklamaya gerek te yok.

06 Şubat sabahı ile birlikte meydana gelen depremde 10 ilimiz ve bu illerimizde yaşayan 13,5 milyon insan etkilenmiş durumda, daha da önemlisi sözünü ettiğimiz 10 il doğumlu olan milyonlarca insanda ülkenin başka şehirlerinde yaşıyor.

Dolayısı ile bu aşamadan sonra “yaraları şöyle saracağız, felaketin üstesinden geleceğiz,” ile başlayan bahane dolu söylemlerin hiçbir işe yaramayacağı bir sürece girmiş bulunmaktayız.

Bu kadar olup bitenden sonra “kısa bir zaman sonra normalleşeceğiz” masalına artık hiç kimse inanmıyor, bu kadar can kaybının bu kadar depremzedenin bulunduğu yıkılmış, harap olmuş bir coğrafyada hayatımız nasıl normalleşecek ki.?

Bu deprem felaketinin elbette ki siyasi sonuçları da olacak ancak bizim anlatmaya çalıştığımız burada bir siyasi partinin iktidarı kaybedip bir başka siyasi partinin iktidara gelmesi değil ki.

Hepimiz televizyonlarımızın başına geçmiş belli aralıklarla ajanslar tarafından verilen” Depremde şu kadar insanımız hayatını kaybetti” haberini dinliyoruz, rakam şu an 40 bini çoktan geçmiş durumda.

Kaybettiğimiz canları sayı olarak kabul edersek Allah'ın gücüne gider, saniyeler içerisinde ifade edilen “40 bin kişiyi kaybettik” haberinin arkasında ne yıkımlar, ne parçalanmışlıklar var Allah bilir.

Sonra çıkıp “Normal bir hayata ne zaman geçeceğiz.?” sorusuna cevap arıyoruz.

Artık hiçbir zaman, hiçbir şekilde normal bir hayatımız olmayacak..

Zira enkaz altında kalan 40 bin kişi değil 85 milyondur.