Ders görüyordum, toz, is, kir bulutlarının, makina naralarıyla yükseldiği atmosferin siluetinde kaybolarak adım adım ilerliyordum, İzmit Sanayii’nin alt başından üst baş köşesine konmuş kartal misali ‘Mesleki Eğitim Merkezi’ne...

Temmuz güneşi bile aydınlatmaya yetmiyordu bölgenin şeymasını, gün ışığının zirvesinde bile...

Kimi maden ocağını kimi dağ tünelini, kimi köprü inşaatını kimi de hurdacı dükkanını andıran, ağır sanayi materyali işleyen, torna – tasfiye, kaynak, matkap, pres, boya tabanca seslerinin mahşerinde kalan mekan çalışanlarının, risk – kaza önleme formalitesinin, formaliteden öteye gitmediğine tanıklık yapan yüreğimin yangın yerinde, pedagoji eğitimi gördüm geçtiğimiz hafta...

Milli Eğitim kurum çalışanlarının uzun keyifli yaz tatillerine rağmen, ‘Mesleki Eğitim Merkezi’ okulundan ayrılmayan disiplinli, kararlı, işi sıkı tutan birbirinden değerli, bir o kadar da ışıl ışıl, esprili, neşeli – eğlenceli sunumlarıyla, nefeslerimizi tutarak dinlediğimiz görevi başındaki Öğretmenlerimizden eğitim aldık. Mesleki ‘Usta Öğretici’ pedagoji eğitiminde, bilgi ve deneyimlerini tinimize ışınlayan, Milli Eğitim Kurumunu temsilen bölgeye nitelikli, kalifiyeli, vasıflı diplomalı bölgenin sanayi eleman ihtiyacını karşılamaya canla başla çalışan Okul Müdürü, Müdür yardımcıları ve Öğretmenleriyle, içimizde, çeşitli meslek mühendislerinin de yer aldığı keyifli bir eğitim öğretim dönemi geçirdik ve ‘Usta Öğretici’ belgemiz için sınavımızı da nihayetledik.

Milli Eğitim Kurumlarının, çırak, kalfa, usta ve usta öğretici yetiştirmedeki en az 4 yıl süreli, teorik ve uygulamalı verdiği mesleki teknik eğitimi, bilgi – beceri, meslek etiği ve ahilik kültürüyle, sanayi ve iş dünyasına vasıflı yetkin işçi ve iş veren yetiştirmede lokomotif görevi yapan Milli Eğitim kurumunun bu gayretlerine, dışarıda kabul gören genel ahlak kurallarının direnç gösterdiğini ne yazık ki üzülerek gözlemliyoruz.

Yani, hedeflenen başarının yakalanması ki hedeflerde; ülke ekonomisinin kalkınması, binlerce can ve milyarlarca mal kayıplarının önlenmesi söz konusu olması nedeniyle, Milli Eğitim Kurumunu tamamlayan, sac ayağı konumundaki ‘İş Sağlığı ve Güvenliği’ kurumu ile ‘Sosyal Güvenlik’ kurumlarının da görevlerinde aynı hassasiyeti göstermeleri gerekir.

Diğer bir deyişle 3308 sayılı yasanın başarısı, 6631 ve 5510 sayılı yasaların uygulanmasıyla mümkündür...

Dışardan bakınca, tünel görünümlü kaynak kıvılcımlarından başka bir şey görünmeyen büyük atölyeler; günlerce maskesiz yağlı boya tabancasıyla boya yapan işçilerin rahatlığı; yine korumasız, maskesiz kaynak yapan işçilerin azımsanmayacak derecede olmasının kabul görmesi, bu manzaralar karşısında, sacın diğer iki ayağını sorgulatıyor insana...

Dolayısıyla, ‘en büyük yatırım insana yapılan yatırımdır’ düsturunun önemli bir ayağı da açıkta kalıyor böylece...

En basit örneğiyle; insan sağlığının yanında, mesleki hastalıktan, ömür boyu bakım, tedavi giderleri ve emekli aylığı ödeyen SGK kurumu, maske takmamasını önleyecek kurum olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın İş Sağlığı ve Güvenliği kolunun ihmaline kurban ediliyorsa, burada bir terslik var demektir. Sonuç olarak bir ders gördüm, bundan da bir ders aldım; darısı İzmit Sanayii'nin başına...

Kazasız belasız iş ve iş dünyasına kavuşmak dileğiyle...