05 Şubat Pazar günü akşam saatlerine kadar hemen hepimiz ertesi gün var olan rutin işlerimizi düşünüyor daha geniş çerçeve de siyaset arenasındaki düelloyu takip etmeye devam edeceğimizi hesap ediyorduk.

06 Şubat pazartesi sabahı Kahramanmaraş merkezli 10 ilimizi ve 13,5 milyon vatandaşımızı direk olarak etkileyen ve bugün itibarı ile 45 bin civarındaki vatandaşımızı kaybetmemize sebep olan asrın felaketi deprem ile uyandık.

O günden yani depremin meydana geldiği andan itibaren artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hayatımızın 06 Şubat deprem öncesi ve 06 şubat deprem sonrası olarak şekilleneceğinin farkına vardık.

Depremin sadece meydana geldiği 10 ilimizi ve o ilimizin sınırları içerisinde yaşayan 13,5 milyon vatandaşımızı etkilediğini söylemek gerçekleri görmezden yada en basitinden halı altına süpürmekten başka bir işe yaramayacağını hepimizin bildiğini düşünüyoruz.

Deprem bilimi ilgili yurt içinde yada yurt dışında bulunan kurum ve kuruluşlar şu ana kadar Türkiye3ye deprem maliyetinin 35 milyar dolar olduğunu ve bu rakamın ilerleyen süreçte yukarılara doğru tırmanacağını belirtiyorlar.

Türkiye büyük bir ihtimal ile 14 mayıs tarihinde seçime girecek, bunun bilincinde olan iktidar özellikle pandemi öncesi meydana gelen ekonomik sıkıntılardan yorgun düşen vatandaşın hayat şartlarını biraz olsun düzeltmek adına yapılandırma üstüne yapılandırmayı hayata geçirmeye başlamıştı.

EYT ile ilgili son derece olumsuz görüşleri olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile seçim üzeri 2,5 milyon kişiyi emekli edecek yapılandırmayı “seçimde oy kaybetmeyelim” endişesi ile kabul etmek zorunda kalmıştı.

Ancak 06 şubat sabahı meydana gelen deprem felaketi bu zamana kadar olan tüm ezberleri de bozmuş durumda, Anadolu’nun pek çok yerleşim merkezinde bırakın ilçeleri il merkezlerinde bile olmayan 45 bin kişinin hayatını kaybetmesi sosyal hayatımız ile birlikte siyaseti de bambaşka noktalara taşıdı.

Türkiye 06 şubat tarihi öncesi “seçim ekonomisi” yapmaya çalışırken 06 şubat sonrası mecburen “Deprem ekonomisi” yapmak zorunda kaldı, yıkılan binaların, artık çalışılması mümkün olmayan fabrikaların yeniden inşa edilmesi, o binaların içerisindeki eşyaların yeniden alınması derken “deprem ekonomisi” artık mecburiyet halini aldı.

Depremin siyasete nasıl etki edeceğini test edeceğimiz tarih 14 mayıs Pazar günü akşamıdır, 1999 yılında meydana gelen deprem felaketinden yaklaşık 27 ay sonra yani 03 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimde DSP-MHP-ANAP hükümetinin nasıl büyük yenilgi aldığını hepimizi birebir yaşamış durumdayız.

06 şubat tarihinde yaşadığımız Kahramanmaraş depremi 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Gölcük depreminden kat be kat fazla hasar verdi, kalbimizde derin yaralar açtı.

Seçime bugün itibarı ile 75 gün var, Bu kadar kısa zaman içerisinde depremin verdiği zararı bertaraf edecek bir siyasi yapının olduğuna biz asla inanmıyoruz, henüz yara sıcak en geç bir ay içerisinde şu an yakınları başta olmak üzere, yıkılan binalardan kalan kırık dökük eşyalarını kurtarmaya çalışan vatandaşın deprem sonrası haykırışları daha net bir şekilde anlaşılacaktır.

Bu yüzdendir “deprem siyaset anlayışını kökünden değiştirecek “ dediğimiz