Geçtiğimiz hafta başına son derece sağlıklı bir şekilde başladığımızı düşünmüştük.
Normalde sonbahar mevsimindeyiz, Üstelik aylardan ekim.
Böyle zamanlarda giyim kuşama bir miktar daha dikkat etmek lazım.
Tüm bunları unutup hafta başı kısa kolu bir tişört ile gündelik hayatımıza devam ettik.
Ancak salı sabahı vücudumuzda bir kırıklık olduğunu fark edince en azından ceketsiz gezmememin bir hata olduğunun farkına vardık.
Lakin iş işten geçmiş oldu.
Öğlen saatlerine doğru kırıklık biraz daha artınca geçmiş yıllardaki covit sürecini de bire bir yaşamış birisi olarak olaya daha ciddi bakmak durumunda kaldık.
Sonrası malum.
İğne ilaç ile başlayan tedavi süreci.
Grip başlangıcına iyi geleceği söylenilen C vitamini barındıran meyveler.
“Şu çorbayı içersen iyi gelir, Bu karışımı uyarsan bir şeyin kalmaz” ile başlayan yüzlerce öneri.
Neticede bir şekilde tüm haftayı evde istirahat ederek geçirmek zorunda kaldık.
Bu yazdıklarımız işin olumsuz tarafı.
“Nasıl olsa belli bir zaman evdeyiz, o zaman şartları lehimize çevirip epey zamandır ötelediğimiz işlemleri hayata geçirelim” diye düşündük.
Türkiye’nin dört bir tarafından dostlarımızın “oku ve değerlendir” dedikleri bizimde okuyabildiğimiz bölümü ayraçlar ile çalışma masamızda yığdığımız kitapları gazeteden eve getirttik.
Okunacak kitapları televizyonun karşısındaki koltuğun yanına konuşlandırdığımız sehpanın üzerine okunma sırasına göre hizalandırdık.
Hafta içi olduğundan izleyeceğimiz futbol karşılaşması yok.
Bir ara Fenerbahçe ile Vakıfbank arasındaki beş setlik voleybol karşılaşmasını nefes nefese seyrettik.
Allahtan Fenerbahçe büyük bir performans göstererek maço kazandı.
Bize de moral oldu.
Dostlarımızdan nerede ise hemen her gün gelen “Şu sinema filmini seyret, Bu diziyi sakın kaçırma, Bu belgesel tam ana göre” şeklindeki önerileri cep telefonumuzun “notlar” kısmına eklemiştik.
İyi ki eklemişiz.
Bu programlama sırasında “ –Kimse kusura bakmasın evde kaldığım süre zarfında televizyonun kumandası bende, İzlemem gereken dünya kadar dizi-sinema-belgesel var, Televizyon kumandasını ve televizyonun karşısındaki koltuğu evde kalacağım süre zarfında hiç kimseye kaptırmaya niyetim yok” şeklinde bir açıklama ile işi sağlama aldım.
Tabi 7/24 televizyon seyretmek ve kitap okumak zor.
İşlemleri belli bir sıraya koymak lazım.
Sabah gazeteye gitmek gibi bir mecburiyet olmayınca gün bir anda 24 saate yayılıyor.
Mesela gece 02.00’de seyrederken yarım bıraktığımız bir diziyi kaldığı yerden seyretmek gibi bir keyif var.
Sabah 05.00 gibi kitap okumakta harika.
Gün içerisinde gelen “geçmiş olsun” telefonları ile dışarıda olup bitenleri öğreniyoruz.
Daha fazla bilgiye sahip olmak istediğimizde de muhataplarımızı biz arıyoruz.
Bunların dışında çok uzun saatler boyunca olmasa da kendimizi dinleme imkanı buluyoruz.
Son dönemlerde neler yaptığımızı.
Bundan sonra ne yapacağımızı.
Hayatımıza nasıl bir yön vereceğimizi düşünüyoruz.
Yani kendi kendimizi dinlemenin keyfini çıkartıyoruz.
Böylesi zamanlarda insan daha net kararlar verebiliyor.
Zira düşünmek ve planlama yapmak için her zamankinden daha fazla zaman var.
Artık sayısını iyiden iyiye azalttığımız dostlarımızdan “-Yahu daha kaç gün yatacaksın, ne zaman çıkacaksın , dilimizi şişti, çaylar buz gibi oldu” çağrılarına da “az kaldı, her şeyin başı sağlık” cevabını veriyoruz.
Bir haftalık süre zarfında
Vakitsizlikten okuyamadığımız kitapların büyük bir kısmını okuduk.
Platformlardaki dizi ve sinema filmlerini de büyük oranda tamamladık.
Uzun zamandır haberleşemediğimiz dostlarımız ile telefonda uzun süren görüşmeler yaptık.
Yani bir anlamda krizi fırsata çevirdik.
Yine de “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” ifadesi gibisi yok.
Allah hepimize sağlıklı günler nasip etsin.