Kime sorsanız kendisinin haklı, dürüst, zeki, iyi ve kabiliyetli olduğunu söylüyor; kendini beyenmeyen hemen hemen yok gibi.

Peki madem herkes bu kadar iyi, o halde dünyayı çekilmez hale getiren onca kötülüğü kim işliyor?

Hayattaki kötülüklerin çoğunun "en iyiler" yüzünden olduğunu biliyor musunuz?

Kendimizi aşırı beğenmemiz (ya da narsistliğimiz) yüzünden etrafımızdaki bütün güzellikleri kendimizden, çirkinlikleri de başkalarından biliyoruz.

Dört bir yanımız "Kerameti kendinden menkul" insanlarla dolu.

Seçim adı altında yapılan atamalarla makam sahibi olanlar, babasından kalan mal mülkle zengin olanlar, bir spor müsabakasında rakibinin başına gelen talihsiz bir olay sebebiyle müsabakayı zar zor kazananlar, piyasa şartlarının uygun gitmesi yüzünden bol para kazanıp zengin olanlar, milletvekilliğini zenginliği, dayısı ya da aşireti sebebiyle elde edenler ve daha bir sürü insan, kerametin kendilerinde olduğunu zannediyorlar...

Oysa ki nasip ya da kısmet denilen birşey var ve kimse bunun farkında değil. "Şükür" zaten çoktan unutulmuş.

Böylelerinin beyinlerine Aşık Veysel'in şu sözünü kazımak lazım;

Güzelliğin on para etmez,

Bu bendeki aşk olmasa...

Biliyor musunuz, Leyla ve Mecnun'un hikayesinde geçen Leyla öyle ahım şahım bir güzel değilmiş.

Güzel olmayı bırakın, çok da çirkin bir kadınmış. O halde, Leylayı Leyla yapan Mecnunun aşkından başka birşey değildir de nedir.

Mecnun olmasa Leyla'yı kim tanırdı ki...

Konu ile alakalı şu küçük hikaye ne kadar da anlamlıdır:

Yıllar önce genç bir oğlan bir kıza delicesine aşık olmuş, fakat bir türlü sevdiğine bunu söyleyemiyormuş. Sonunda bir gün sevdiği kıza açılmış, ama kız tarafından reddedilmiş.

Aradan seneler geçmiş ve genç adam aşkından yazdığı şiirlerle ünlü bir şair olmuş, ismi duyulmuş, namı yayılmış.

Yıllar önce sevdiği kız ise, bir zamanlar kendisini seven gencin namını duyunca, kocasını da yanına alarak, adamın yanına gitmiş ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiş;

- Beni tanıdın mı?

- Tanıyamadım

- İyi bak, gerçekten tanımadın mı?

- Gerçekten tanıyamadım

- Sen, seni şair yapan birini nasıl tanımazsın!

Bunun üzerine adam sinirlenerek, "Madem ki keramet sendeydi, o halde yanındaki adam neden şair olmadı" diye cevap vermiş.

İşte tıpkı bu hikayedeki kadın gibi, kerameti kendinden bilenler hep oldular ve bundan sonra da olmaya devam edecekler...

Aklı selim ve inanç sahibi hiçbir kimse kerameti kendinden bilmemelidir. Çünkü Yüce Allah Nisa Suresinin 79'uncu ayetinde;

“Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi nefsindendir.” (Nisâ, 4/79) demektedir.

İnsanın en büyük felaketi ne zaman başlar biliyor musunuz?

“Ben neymişim” demeye başladığı anda...

Kişinin nimet karşısında büyüklenmesi, onun tekamülü önündeki en büyük engeldir.

Dedik ya, herkes kerameti kendinden biliyor ve herkes sultanlık peşinde.

Oysa ki, en küçük makamdan en büyük makama varıncaya kadar bütün haklar, Allah'tandır. Her kim ki sahip olduğu hakları ve nimetleri kendinden biliyorsa, büyük felaket içindedir...

Yaşanmış şu küçük hikaye, kerameti kendinde zannedenler için ders niteliğindedir;

Bir gece Obama ve eşi Michelle, rutin hayatları dışında bir şey yapmak istediler ve çok lüks olmayan bir restorana akşam yemeği için gitmeye karar verdiler.

Başkan ve eşi otururken restoranın sahibi geldi ve başkanın koruması olan gizli servise “First Lady ile özel olarak konuşabilir miyim?” diye sordu.

Onlar da mecbur kaldılar ve Michelle restoranın sahibi ile bir görüşme yaptı.

Bu konuşmanın ardından Başkan Obama, “Neden seninle konuşmak için bu kadar ilgilendi?” diye Michelle‘e sordu.

Michelle de onun gençlik yıllarında kendisine deli gibi aşık olduğunu belirtti.

Başkan Obama sonrasında “Yani, eğer onunla evlenmiş olsaydın şimdi bu güzel restoranın sahibi olurdun, öyle mi” diye alaycı bir şekilde sordu.

Michelle cevapladı: ” Hayır. Eğer onunla evli olsaydım, Amerika’nın şu anki başkanı o olurdu.”

Sizce bu cevap karşısında Başkan Obama'nın söyleyecek sözü kalmış mıdır?

Bence "hayır".

Ne demiş bizim Yunus;

Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,

Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir...

Esen Kalın...