“Demokrasi ile yönetilen ülkeler arasında en sert siyasetin yapıldığı ülke hangisidir?” şeklindeki sorunun cevabı “kesinlikle Türkiye’dir” olacaktır.
Zaman zaman belli toplantılarda çevremizde bulunanlara “Siyaset için birbirinizi kırıp dökmeyin, neticede belli bir zaman sonra siyasi partilerin işlevi bitiyor ancak bizim yan dairedeki ilişkilerimizi aynı noktada olmasa bile ölünceye kadar devam ediyor” şeklinde öğüt verdiğimiz oluyor.
12 Eylül öncesine gitmeye gerek yok.
12 Eylül 1983 ihtilalinden sonra demokrasiye geçişte yapılan ilk seçimi kazanan Turgut Özal’ın genel başkanlığındaki ANAP’ta siyaset yapanları şöyle bir hatırlayın.
Türkiye’de çok uzun yıllardır sağ ve muhafazakar partiler iktidar oluyor.
Dolayısı ile siyaset yapmak isteyen birisinin gönlünde solcu olmak geçse de şartlara bakıp sağ bir partiden aday olmak gibi bir mecburiyet geçiyor.
1983 yılında önce ANAP, sonra DYP, sonra RP, sonra MHP, en sonunda da AK Parti iktidar oldu.
Üstelik AK Partinin iktidarı 03 Kasım 2002 tarihinden itibaren aralıksız olarak devam ediyor.
Siyasete biraz meraklı olan okuyucularımıza rica etsek, “1983 yılında siyasete başlayan isimlerin soy kütüğünü takip edin ve bugün TBMM’de milletvekili olarak görev yapanları şöyle bir profilleyin” desek
İddia ediyoruz şu an TBMM’de siyaset yapan çok büyük bir kitle 1983 yılında milletvekili-Bakan-Başbakan olanların ikinci yada üçüncü kuşak temsilcileridir.
1983 yılında milletvekili olanların bir kısmı hayatını kaybetti.
Yaşayanlar ise hayatına “pamuk dede, pamuk nine” olarak devam ediyor.
Kendilerinden sonra TBMM’ye bu isimlerin çocukları girdi.
Son dönemde de aynı siyasetçilerin torunları, yeğenleri yada birinci dereceden akrabaları TBMM’de görev yapıyor.
Onlar için partinin pek bir önemi yok.
Bir dönem önce ANAP’ta
Bir dönem sonra RP’de
Arkasından MHP’de yada AK Partide
Bu sülaleler ara vermeden TBMM’ye temsilci gönderiyorlar.
İktidar biraz uzun olunca “İktidar sadece milletvekilliği değildir” anlayışı ile Ülkenin var olan tüm kurumlarında bu ailelerin temsilcileri görev yapıyor.
Onlar şu aşamada sadece kendilerinin değil kendilerinden sonra gelecek nesillerinde dünyalığını yapmış durumdalar.
En acısı da şudur.
Sabah erken saatlerden gece yarılarına kadar başta üç harfli marketler olmak üzere tüm alışveriş mekanlarını ziyaret edip “acaba nerede bir lira daha ucuz Ayçiçek yağı var?” sorusuna cevap arayanlar bu siyasetçileri savunuyorlar.
En basit sohbet bile dakikalar içerisinde taşlı sopalı kavgalara dönüşüyor.
Birbirlerini gün içerisinde sürekli gören birlikte cenaze kaldıran, düğünlere giden, iyi günde kötü günde bir arada olan dostlar siyaset için kavga etmekten asla geri durmuyorlar.
Maalesef bu durum hangi parti gelirse gelsin bu anlayış değişmiyor.
Dün ANAP’ı RP’yi savunanlar bugün çok hızlı AK Partili.
Buna bir şey diyeceğimiz yok.
Sorulması gereken soru “Nerede ise iktidara gelmeyen siyasi parti ve görüş kalmadı ancak bizim hayatımız neden istediğimiz şekilde değişmiyor?”
Partiler için siyasetçiler için eşimizi, dostumuzu, arkadaşımızı kırıp dökmenin hiç birimize faydası yok.
Zira günün sonunda kavga ettiklerimiz ile baş başa kalıyoruz.