Ahmet Kaya’nın hayatındaki dönüm noktası, ‘En başarılı sanatçı’ ödülünü aldığı 11 Şubat 1999 tarihindeki Magazin Gazetecileri Derneği’nin gecesi olmuştu. 
Kaya, ödül töreninde çatal-bıçakla protesto edilmiş, o geceden sonra baskılara dayanamayıp Paris’e gitmeye karar vermişti. Ünlü sanatçı 2000 yılında Paris’te geçirdiği kalp krizi sonrası hayatını kaybetmişti. Ona yönelik saldırılarda bulunanlar, ona çatal kaşık fırlatanlar onun katilidir. O kahır içinde memleket özlemi çekerken vefat etti.

Etnik kimliğinden dolayı ona bu muameleler yapıldı. Çok yazık. O malum akşam, "Ben Kürtçe klip yapacağım" dediğinde etnosantrik ve faşizan duyguları kabaran bedbaht insanlar ona saldırdı. Rabbimiz ona rahmetiyle muamele etsin. Bizim Ahmet Kaya'ya özel muhabbetimiz var. Kendisi üniversitelerdeki başörtüsü yasağına karşıydı, bir televizyon programında bunu dile getirmişti. Kendisine yönelik o haksızca ve küstahça saldırılara tanıklarıyız ve bu düşüncesinden dolayı minnettarız. Besteci ve yorumcu Ahmet Kaya’ya, itibarı, 2013 yılında Çankaya Köşkü’nde düzenlenen törenle iade edildi.
Konumuz neden Ahmet kaya diye soruyorsunuzdur. Anlatayım o zaman. Oturduğum muhit sahil bandında X bir Cafe de icra edilen müzik, aslında her bölge ve telden müzik icra ediliyor orda gençler tempo tutuyor eğleniyor lakin ne hikmetse İtibari devlet tarafından iade edilen büyük sanatçı Ahmet kayanın şarkıları çalınıp söylendiğin de ve sanatçıya duyulan sevgi anısına yapılan tezahürat. Bir kısım faşist zihniyet ve tahammülsüzlük. Bu sanatçının sempatizanı olan şahıslar hakkında algılar oluşturuyor. Farklı mecralara çekiliyor.
Ahmet KAYA ülkemizin bir değeriydi. Sevilen bir sanatçısıydı. Türkiye bunları geride bıraktı. Sevseniz de sevmeseniz de devletin televizyonunda, Müzikevinde, Cafesinde Ahmet Kaya şarkıları çalacak okunacak. Biz hiçbir parçamızın bu güzel vatandan uzaklaşmasını, birbirimize ayrı kalmamızı arzu etmiyoruz" 
'BAŞIMIZI KUMA GÖMMEKTEN VAZGEÇMELİYİZ'
Dünyamızı giderek daha da karartan, topluca mahvımıza yol açacak onca felaketi, salgını, barbarlığı ne zaman fark edeceğiz biz! 
Zalimin saltanatını, onca yoksulluğu, acıyı, zulmü, savaşları... Niye habire birbirimizle uğraşır, kendimize eziyet ederiz ! 
Neden en çok birbirimizi hüsrana uğratır, birbirimizi kanatırız... Sonra, içimizi en çok acıtacak, hatırladığımızda yüreğimizi burkacak onca şeyi neden en çok birbirimize reva görürüz! 
İnsana, mutlak bir hakikat idealine duyulan hevesi, arzuyu düşündürten o sonu gelmez, hoyrat tartışmalar içinde birbirimizi nefessiz bırakır, döner dururuz; 
Onca yoksunluk, çaresizlik, acı yürekleri/yüreklerimizi burada, gözlerimizin önünde en çıplak haliyle dağlarken, Hayalini kurduğumuz her şeyi; ezilenlerin, yoksulların, zulmedilenlerin eşitlikçi, özgürlükçü, adaletli toplumunu belki de hiçbir ömre sığdıramayacağımızı bilerek, en çok bunun farkında olarak, hemen-şimdi-burada birbirimizi gözetmez, birbirimize titizlenmez, attığımız her adımda birbirimizi ihya etmez, 
Bir diğerimizin yetenek ve becerilerini kullanma kapasitesini arttırmaya özen göstermez, birbirimizi sakinleştirmez, onarmaz, çoğaltmaz, ötekinin var olma sevincini daha derinden duymasını sağlamaya çalışmaz, ve boş veririz, 
ama niye! Niye en umutsuz olduğumuz anda bile, her şey aleyhimizeyken, inadına, durmadan ilkelerin ve değerlerin siyasetini yapmaya cesaret etmez, hiç olmaması gereken yerde, burada, birbirimizin onurunu zedelemeyi, birbirimizi ‘değersizleştirmeyi’, yüz üstü bırakmayı içimize sindirerek, en sonunda hiçbirimizi hiç yüceltmeyecek aşağılık güç stratejilerine/oyunlarına başvururuz. Sahi, ne istiyoruz kendimizden. 
Bilinmelidir ki
KATI OLAN HER ŞEY BUHARLAŞIR”
Bu topraklar hepimizin toprağı,
Bu coğrafya hepimizin coğrafyası, 
Bu Anadolu hepimizim      
Siyasi tarihimize baktığımızda hepimizin çektiği acılar, yanlışlar, bir sürü üzüntüler var. 
Ama burası bizim evimiz. 
Önemli olan kendi evimizdeki yanlışlıkları, noksanlıkları fark edip, bunları düzeltme azmini ortaya koymalıyız. Yanlışların farkına varmalıyız. 
Bu yönde geçmişle mukayese ettiğimizde çok mesafe alsak ta, hâlâ almamız gereken mesafenin olduğunu da hepimiz bilmeliyiz.
Esen kalın vesselam.