“Anne!" dedi çocuk.
Yerde yatan annesinden cevap gelmedi.
Ayağa kalktı, çevresine baktı.
Sadece rüzgârın sesini duyuyordu.
Döndü, yerde yatan annesinin yanına yattı ve gözlerini yumdu.
"Annem yoksa, ben de yok olayım!" dedi.
Ama bir türlü yok olmuyordu.
Ara ara gözlerini açıyordu.
"Burada, burada işte, yıkık her yer burada!"
"Bu dünyada uyuyabileceğim yatağım yok, sığınacağım evim yok, dayanağım babam çoktandır yok, şimdi de anam yok.
Ben olsam ne olur?" diye kendi kendine konuşuyordu.
Saatler geçti. İnsan sesleri duydu.
Gözlerini açtı.
Karşısında eli silahlı iki işgalci asker, telaş ile ona doğru geliyorlardı.
10 yaşındaki çocuk ayağa kalktı.
Yürümeye başladı.
Adeta bastığı yeri titretiyordu.
Eli silahlı asker, onun cesaretle üzerine gelmesinden korkuyordu.
İşgalcı asker korkusunu bastırmak için yüksek sesle bağırmaya başladı.
"Dur! Yere yat!."
Dünyadaki son tutanağı annesini yerde yatar halde bırakan çocuğun durmaya niyeti yoktu.
Ayağı ile arzı titretiyordu.
Yürekleri parçalıyordu.
"Annemi aldınız." diye bağırdı. Bir adım daha attı.
Karşısındaki asker geri çekildi.
"Korkak!" diye kükredi. "Geliyorum işte! Beni de şehit edin. "
Yavaş yavaş asker geri çekilirken çocuk dünyaya haykırıyordu.
"Ey dünya, mazlumları duymadın!
Ey dünya, zulmedenleri görmedin!
Ey dünya, iki mesaj ile beni avuttun!
Ey dünya, iki mitingden sonra beni unuttun!
Ey dünya, yaptığın boykot bile yalan!
Ey dünya!,,,
Boş ver, cesaretin varsa vur beni!
Anama gideyim!
Vur beni Rabbime kavuşayım!"