Öncelikle son on gün içinde önemli kabuller yapan ve 'bir güne düşer' denen ama 20 güne yaklaşan Rusya-Ukrayna savaşının taraflarını ülkeye getirip, bir masada oturtma başarısını ortaya koyan mevcut yönetim son olarak 6 milyon insanımızın yaşadığı Alman başbakanını ağırlarken ayak, ayak üstüne atma şovuna değinmek isterim.
Ve genelde sosyal bir etken olan ​bağdaş kurmanın yani ayak ayak üstüne atmanın fiziksel bir dil olarak algılanan dünyada acemi Alman başkanının akıl danışmanlarına uyup, karşısındaki tecrübeli bir kişi ile ilk görüşmede bu tavır içine girmesi saçmalık olduğu kadar tecrübeli olan biri yani 'Şu anki mevcut dünya liderlerinin en kıdemlisi benim' diyen Erdoğan'ın da bu ayağa ayakla cevap vermesi her iki liderede hiç yakışmamış bir fotoğraf karesini ortaya koyduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Çünkü 7 Haziran olmadı, 1 Kasım.. Olmadı 31 Mart.. Daha olmadı 23 Haziran şimdi de yaklaşan ve yeni barajı ile hazırlığı yapılan 2023 seçimleri derken bizim gibi Erdoğan'da bu sahada tamı tamına 20 yıl geride kalmış. Ve bu 20 yıla birde belediye başkanlık dönemini eklediğimizde 100 yıllık ülke tarihinde 30 yılın Erdoğan adıyla geçip, gittiğini söylemek yanlış olmaz.
Ve bu geride kalan 30 yılda tek başına iktidarda kalmış bir parti var.. Adı da Adalet  Kalkınma Partisi.
Başkanlık dahil ekonomiye büyük hasar veren diğer birçok seçim ile halen yüz göz olduğumuz bu süreçte iki adım ileriye gitmesi için uğrunda verilen onca ağır bedele karşın bir adım ileriye gidemeyen özlemi çekilen demokrasiyi tartışmaya devam ediyoruz.
İktidara geldiği günden beri askeri vesayet dahil birçok antidemokratik uygulamayı ortadan kaldıracağını, resmi devlet lojmanları dahil milyonlar yutan son olarakta CHP'li İstanbul Esenyurt Belediyesinin aldığı ileri sürülen makam araçları gibi devletin bütçesini hortumlayan onca işi engelleyeceğini ileri sürüp ilk yıllarda bu yönde ciddi adımlar atan ardından 28 Haziran seçimleri öncesi Kürt seçmenden oy almak uğruna buzluktan çıkarıldığı ileri sürülen barış süreci dahil birçok demokratik adımlar atan dünkü iktidar halen bugünki iktidardır. 
Adı Adalet ve Kalkınma olan mevcut iktidarın son olarak 31 Mart seçimleri ardından ortaya koyduğu tavırlarla Adaleti de, piyasaları ve toplumu her geçen gün daraltan ve de bunaltma noktasına getiren ekonomik politikalarıyla Kalkınmayı da yüzüne gözüne bulaştırmanın sıkıntısı içinde o ilk yıllardaki demokratik adımlarından vazgeçen de aynı iktidardır.
Aynı iktidarın başı olan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son açıklamalarında demokrasinin beklentileri içinde olan ''hukuk mevzuatımızın gözden geçirilmesi gerekiyor'' derken bunları yapacak olanların 20 yıldır iktidar olan partisinin ve kendisinin olduğunu unutması da bu iktidarın işine geldiğinde Demokrasiyi, Adaleti, Hukuku hatırladığını ortaya koymaktadır.
Gelelim bugünki yazımıza başlık olan Garson ve Asker meselesine...
Aslında ''Kürt Memet Nöbete'' olması gereken başlığımızda bu ülkenin meselesi Garson ve Asker meselesi demokrasinin ana meselesidir.
Yani son olarak CHP'li kadın Milletvekili Nurhayat Altaca'nın 31 Mart seçimleri ardından mecliste yaptığı konuşmada yaşananların darbeye yol açtığını ima etmesi birilerinin kafasında halen askeri nöbetçi olarak gördüğünü ve zamanı geldiğinde nöbete çağrılacağını ima etmesidir.
Yani demokrasin önünü açacaklarını iddia edenler, iktidara geldikten sonra bu iddialarını unutanların askeri yönetimlerdeki gibi '' Ben Bilirim'' diyerek yönetim şekillerini kınarken bilinç altlarında hala askeri nöbete çağırdıkları da diğer bir gerçektir. 
İşte burada mevcut iktidarın ve muhalefetin askeri cunta veya yönetim anlayışını tetikleyen, akıllara getiren ve de söyleten antidemokratik uygulamaları işlerine geldiğinde kullanmamaları değil asıl unutulmaması gerekenin demokrasinin olduğunu bilmeleri ve işi Garson Askere bırakmamaları gerekmektedir. 
Çünkü adı üstünde, Garson!
Yani isteneni yapan Garson da, Asker de, Sivil de, Siyasetçi de olabilir.
Ve görevi yapacak olanın Garson, Asker değil ona işveren sivildir, halktır, halkın seçtiği siyasetçidir. 
Görevi de yapması gereken asker değil, sivildir, siyasetçidir...
Bunun olması ve devam etmesi içinde Askeri vesayetlerden uzak, iktidarın gücünden faydalanıp antidemokratik uygulamaları demokrasiymiş diye yutturmamak, birilerinin yani solcu, aydın, demokrasi yanlısı parti olduğunu iddia eden ama kendi beceriksizliğini hep başkalarına becertmeye çalıştığı ileri sürülen CHP'li kadın vekilin işaret ettiği o anlayışı tetiklememek ve asıl 'biz biliriz, bildiğimizde sandıkta ortaya koyarız' diyen halkın demokrasi istemiyle başına gittiği sandığa, acemi hatta ukala da olsa gelen misafire saygı göstermek ve onun yaptığı yanlışa ayak uydurmamak gerekir.