Evvelki gece geç saatte, sosyal medya gezintisi yaparken, bir arkadaşımızın paylaşımı dikkatimi çekti.

İnsanî ilişkilerdeki çelişkiler dünyasında bazen öyle olaylara tanık oluyorsunuz ki, kim namuslu, kim namussuz anlayamıyorsunuz.

Zahiren baktığınızda, düne kadar organize suç örgütü lideri olarak bilinen kişi siyaset dünyasında boy göstermeye başlayınca yüce erdemlerden ve dürüstlükten söz etmeye başlıyor.

Bir kesim gençlerimiz de bu şahsa hayranlık duyuyor.

Kılık kıyafetiyle, yaşam tarzıyla, davranışlarıyla, konuşma üslubuyla, hatta yürüyüş tarzıyla gençlerimiz bu tip insanlara öykünüyor.

Bu şahıs millî ve manevî değerlerden söz ettikçe bu kulvarda ki hayran kitlesi de artıyordu.

Hatta kılık kıyafetinde sofi oldukları anlaşılan sarıklı, cüppeli gençler bile bu şahsın etrafını sarıyordu.

Fakat aynı şahıs, siciliyle ilintili olsa gerek, bazı sebeplerden dolayı yurt dışına çıkıp oralardan bir takım siyasileri ve bazı iş adamlarını hedef alarak, sosyal medyaya servis ettiği konuşmalarıyla Türkiye'de farklı bir gündem oluşturmuş oldu.

Bizim halkımızda zaten merak had safhada.. Konuşmasını yayınladığı saatlerde adeta sosyal medya kitleniyordu. Bazıları bu beyanatları ilgi ile izlerken, bir kesim insanlarımız da bu hadiseyi "itibar cellatlığı" olarak değerlendiriyordu.

Biz elbette bu şahsın müfteri olduğunu söylemiyoruz, haklı olduğu, doğru söylediği hususlar da olabilir ancak üslup yanlış, bu yüzden beyanatları belirli kesim tarafından "itibar cellatlığı" olarak görülüyor. Şimdi ise, en son sosyal medyaya servis ettiği skandal video kamuoyumuzu son derece rahatsız ettiği kanaatindeyiz.

Eskilerin meşhur bir sözü vardır, "Gayri ahlâkî hadiseleri tasvir ve ifşa etmek genç dimağları idlal eder." Bu sebeple, toplumda münferit bir vaka olarak yaşanan ahlâk dışı ve uç noktadan sapkın bir olay basına veya sosyal medyaya servis edilmemesi gerektiği kanaatindeyiz.

Bizler mütedeyyin ve hassasiyet sahibi insanlar olarak, kötü örnek oluyorlar ve dolayısıyla kötülüğü teşvik ediyorlar endişesiyle, aile yapımıza ve kadim geleneklerimize uymayan bir takım televizyon dizilerini eleştirir dururduk.

Bugün gelinen nokta itibariyle skandal olarak nitelenen en iğrenç, en pespaye olaylar basına ve sosyal medyaya servis edilmektedir.

Mafya babası, "elimde rezalet içerikli skandal bir kaset var" diyor. Hedef alınan kişinin meslektaşı ve aynı medya sektöründe çalışan ortağı kalkıp, "blöf yapıyor, yalan söylüyor, varsa yayınlasın" deyip tahriklerde bulunuyor. Tahrike kapılan mafya babası derhâl kasedi sosyal medyaya servis ediyor. Sabah olduğunda Türkiye bu skandal haberle çalkalanıyor.

Sayın okuyucumuz bildiğiniz üzere geçmişte de bazı milletvekillerine ve siyasi parti liderlerine yönelik skandal kasetler servis edilmişti. Eğer servis edilen skandal kaset montajlama ise, yani doğru değilse bu bir itibar ve onur cellatlığıdır. Şayet doğru ise "tecessüs" sonucu ifşaatta bulunulduğu için bu da etik ve ahlâkî değildir. "Hukukî açıdan kişinin suçu sabit olmadıkça masumiyet karinesi esastır." Topluma yansıtılmadığı ve aleni olmadığı sürece kişinin özel hayatı mahremiyet kurallarına göre değerlendirilir ve dokunulmazlık esastır.

Ancak öneri ve temenni olarak dile getirmek istediğimiz şöyle bir husus var: Toplum ahlâkının ve genel aidiyet değerlerimizin hilafına her aleni davranış kamusal alanda "kötü örnek" olacağı ve genç dimağları idlal edeceği potansiyelinden dolayı "genel ahlâka mugayir her kötü davranış" tespit edildiğinde ceza-i müeyyide uygulanmalıdır.

Ayrıca sosyal medya üzerinden bir takım tezviratlarda bulunup müfteri olanlara da müeyyide uygulanmalıdır.

Türk Ceza Kanunu'nda sosyal medyayı kötüye kullanma hususunda ek maddeler var fakat bunlar caydırıcı olmuyor.

Demokrasi adına, "insan temel hak ve özgürlükleri teminat altındadır" denilerek gayri ahlâki davranışlar alenileştirilmemelidir.

Ancak bugün ülkemizde yaşanmakta olan müptezel davranışlar ve kıyafetlerdeki rüküş teşhir had safhaya ulaşmış vaziyette.

Bugün dini ve ahlâkî hassasiyetleri olmayan bazı bayanlar insanların gözüne sokarcasına en mahrem yerlerini teşhir edebilmektedirler.

Sevda Türküsev'in dediği gibi, eskiden meyhaneden çıkmayan ve alnı secdeye varmayan kişiler bile eşlerini/kızlarını kıskanırdı, bugün gelinen nokta itibariyle pek çok kadınlar teşhirden utanmıyor ve pek çok erkekler eşlerini/kızlarını kıskanmıyor.

Kısacası deyyusluk had safhada.

Necip Fazıl'ın bir şiirinde dile getirdiği gibi, "Burnunu göstermekten haya ederdi süt ninem, kızımın giydiği kefen bezine mahrem."

Bugün itibariyle savrulmalar sadece kılık kıyafette değil, ticaretten tutun her türlü insani ilişkilere kadar sosyal hayatın her alanında ahlaksızlık/erdemsizlik had safhada..

Bakınız, bugün Türkiye öyle bir ülke haline gelmiş ki ihaleye fesat karıştırmak, adam kayırmak, naylon fatura, karaborsa, cüzdan ve vicdan arasına sıkışmış hukuk, adalet hak getire, durumdan vazife çıkaran mafya babalarının devletin adlî işlerini üstlenmeleri, çek-senet tahsilleri, büyük iş adamlarına çökmeler, cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmalar, yargısız infaz çeteleri vs. vs.

Sayın okuyucumuz, takdir edersiniz ki böylesine kokuşmuş bir toplumda, böylesine pespaye bir ortamda hükümetlerin de işi zor olmaktadır.

Hiç kimse kusura bakmasın, bu durumu mevcut hükümete bağlama kolaylığına kaçmamalıyız. Öyle ki, Osmanlı da dahil olmak üzere bu olumsuz süreç ümmet bünyesinde tam 200 yıldan beri kronikleşmiş bir şekilde yaşanıyor.

Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: "Bir toplum kendi özlerinde olan ahlâkî erdemleri bozmadıkça Allah da onların durumunu değiştirmez." (Rad: 11)

Demek oluyor ki biz tekrar ahlâkî değerlerimize dönmeden,  yüce erdemlerimize rücû etmeden iflah olamayız. Müslüman bireyler olarak elbette ki en büyük temennimiz İslâm'ın, "hayat bahşeden değerleriyle ve sosyal yaşamı huzur ve insicama kavuşturacak yasalarıyla" müesses bir nizama dönüşmesidir.

Bugün özellikle eğitim sistemimizde köklü bir değişime ihtiyaç var.

Maatteessüf ki bugün gelinen nokta itibariyle mevcut agnostik ders müfredatı gençlerimizi nihilizme ve deizme doğru savurmaktadır.

Toplumumuzda büyük bir ahlâkî erozyon yaşanmaktadır.

İş o raddeye vardı ki, LGBT türü sapkınlıklar yasalarla teminat altına alınmış durumdadır.

Kadim tarihte bir kavmin helâk olmasına sebebiyet veren kebahir günah bugün Batı toplumlarında normal  hâle getirilmiş ve bunun kendi ülkemizde de kanıksanmasını isteyen seküler zihniyetli çevreler var.

Bu sapkın ahlâksızlığı topluma normal davranış kalıbı olarak lanse etmek kimsenin haddine olmamalıdır.

Bir şahıs sapkınlık boyutunda gayri ahlâkî bir suç işliyorsa o kişi hakkında hukukî işlem başlatmak savcıların işidir. Bu tür olaylara üçüncü şahıslar, yani alakasız kişiler sosyal medya yoluyla da olsa muttali edilmemelidir.

Söz konusu skandal servis karşısında bazıları kalkar, "kardeşim sen bu mahallenin namus bekçisi misin?" der.

Evet, geçmişte ne yazık ki, bazı siyasilere ve bir takım sanatçılara yönelik tezviratlarla itibar ve onur cellatlığı yapılmıştır. Bu olmamalıdır. Hatta karşınızdaki kişi muarızınız, hasmınız, yani düşmanınız dahi olsa böylesi bir pespayeliğe tenezzül etmemelisiniz.

Eskiden kabadayı dünyasında raconun dahi bir adabı, bir ahlâkî kriteri vardı.

Eskiden bir kabadayı yaşını başını almış bir adamdan yanlış bir davranış görse bile, yaşına saygı duyar ve ona racon kesmezmiş.

Şimdiki yeni yetme çakma kabadayılar yaşlı adama çullanıp dövmeye kalkıyorlar. Tabi her kuşun eti yenmez, bazıları çetin ceviz çıkıyor ve o yeni yetme kabadayıya sille tokat iyi bir ders veriyor.

Elbette asıl olan kabadayılık taslamak, kaba davranışlar sergilemek, şiddete teşne olmak, sorunları şiddete başvurarak çözmeye kalkmak değil, asıl olan nezaket sahibi olmaktır.

Kötülükleri iyi bir yöntemle savmaya çalışmak erdemli bir davranıştır.

Yüce Rabbimiz bizden böylesi bir tutum sergilememizi istemektedir: "İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak. O zaman göreceksin ki, aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan, sımsıcak bir dost oluvermiştir." (Fussilet: 34)

Bugün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakın, hep şiddet içerikli haberler, olmadık en basit meselelerden dolayı işlenen cinayetler, aile faciaları vs. vs.. Müslüman bir toplumda bunlar mı yaşanmalı?

Oysa Yüce Rabbimiz, insanın insana kızgın bakmasını, surat ekşitmesini, bağırıp çağırmasını, ses tonunu yükseltmesini men etmektedir. (Abese: 1. Lokman: 19)

Şunu da sonuç olarak ifade etmiş olalım ki, namus kavramı sadece kadınlara özgü bir davranış kalıbı olmadığı gibi, kadının da erkeğin de namuslusu olduğu gibi namussuzu da vardır. Genellikle onun bunun kapsında, penceresinde, insanların mahrem alanlarında gözü kulağı olup namus bekçiliğine soyunanlar en ahlâksız davranışı irtikap etmektedirler.

Ticarette her türlü hile ve hokkabazlığı yapan esnaf da namussuzun önde gidenidir.

Gerçek ahlâk ve namus; yalan söylememek, hile yapmamak, kul hakkını ihlâl etmemek, çalmamak, gıybet etmemek ve her koşulda adaletli olmaktır.

Bir başka ifadeyle namus ve ahlâk; kendine ve ailene yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmamandır. Vesselâm..