Gül, kaktüsün sadece çiçeğini görür, kaktüsün binlerce dikenine aldırmadan.

Kaktüs ise gülün üç beş dikenine takılır, kendisinin binlerce dikeni olduğunu umursamadan.

Herkes karşısındakinde kendisinden bir parça arar.

Bunu kendisini iyi ve güvende hissetmek için yapar çoğu zaman.

Veya (iyi ya da kötü) kendisinde olanın benzeri dikkatini çeker karşısındakinde.

Gül, dikenler içindeki çiçeği görür. Kendisi gibi bir parça ararken.

Kaktüs, gülün güzelliğinden geçip dikenlere odaklanır. Çünkü kendinin her tarafını dikenler sarmıştır.

Gül kaktüsün çiçeğini öne sürüp, kendinin de bir çiçek olduğunu, belki de onun çiçeğinden daha güzel olduğunu söyleyip etkileyecektir onu. Ya da bu yaklaşım onu kıracaktır.

Ve ya kaktüs, onun dikenlerinden daha fazlasına sahip olduğunu, bu acı verici ve üzerindeki çirkin şeylerle birlikte yaşamak zorunda olduğunu ve bu yüzden onu çok iyi anladığından söz edecektir güle.

Ya da ikisi de uzlaşıp, sen de bende de hem güzellikler hem acılar barındırıyoruz üzerimizde diyip bir samimiyet oluşacaktır aralarında.

Yani dostlar; aslında bizde bitiyor her şey. Gül ya da kaktüs olun hepimiz insan olduğumuz sürece, ki öyleyiz ve daima öyle olacağız, birimiz diğerinden, öbürü berikinden bir parça taşıyacaktır kendi üzerinde. Benzerliklerimiz ya da çatışmalarımız bu yüzdendir hep. Kıskançlıklarımız da.

Bu ortak paydaları ne tarafta değerlendireceğimiz önemli asıl olarak;

Birleştirici mi ayrıştırıcı mı olmalıyız ?..

İçinden geçtiğimiz bu zorlu süreçlerde Rabbimizin, bizlere öğrettiği ahlâki ilkelere ne kadar da muhtacız. Geliniz, bu ilkelere hep birlikte kulak verelim:

 “araştırınız “ emridir. Rabbimizin, “Ey iman edenler! Güvenilir olmayan biri size haber getirdiğinde o haberin doğruluğunu iyice araştırın.” buyurmaktadır. Bizlere gelen bir haberi araştırıp soruşturmadan, gerçekliğini tespit etmeden onu doğru kabul etmek bizleri yanlış sonuçlara götürebilir. Böyle bir tutum, istenmeyen durumlara, fitne ve fesada sebebiyet verebilir. Neticede yaptığımıza pişman oluruz.

‘ıslah edici olmaktır. İnsanlar arasında yaşanan sorunları çözüme kavuşturmaktır. İfsat edici ve yıkıcı değil, yapıcı ve onarıcı; ayrıştırıcı ve bölücü değil, birleştirici ve bütünleştirici olmaktır. Kin, nefret ve şiddetin karanlıklarına karşı sevgi, muhabbet ve kardeşliğin gücünü el birliğiyle hâkim kılmaktır. Tefrika ve çatışmanın bataklığını hep birlikte kurutmaktır.

 “adil olunuz” emriyle adaleti yüceltmektir. Hiçbir koşulda hak ve hukuktan, sadakat ve doğruluktan asla ayrılmamaktır.

 “alay etmeyiniz” emridir. Hiç kimseyi hor ve hakir görmemektir. Âdem ve Havva’nın çocukları olarak aynı özden yaratıldığımızı hiçbir zaman unutmamaktır.

‘birbirimizi karalamaktan kaçınmaktır. Küçük bir işaretle veya ima ile de olsa karşımızdakini rencide etmekten sakınmaktır. İnsan onur ve haysiyetini zedeleyecek her türlü söz, tutum ve davranıştan uzak durmaktır.

‘Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayınız. Birbirinize lakap takmayınız” emridir. Zira tıpkı insanın kendisi gibi ismi, şerefi ve itibarı da saygıya layıktır,

‘Birbirimiz hakkında yerli yersiz zanda bulunmaktan kaçınmaktır. Çünkü insanlar hakkındaki zan, çoğu kez kişiyi yanıltır, günaha sevk eder. Yanlış anlaşılmalara, huzursuzluklara sebebiyet verir.

‘Başkalarının kusurlarını, eksiklerini araştırmaktan sakınmaktır. Başkalarının mahrem hallerini ifşa etmeye kalkışmamaktır. Bize düşen asıl görevin kendi hata ve kusurlarımızı gidermek olduğunu unutmamaktır.

“Birbirinizin gıybetini yapmayınız. Birbirinizi arkadan çekiştirmeyiniz.” emridir. Zira bize düşen, yokluğunda dahi kardeşimizin hak ve hukukunu gözetmektir. Onun varlığını kendi varlığımız gibi görmektir. Haysiyetini kendi haysiyetimiz bilmektir.