Nerede ise tamamı siyasetten kaynaklanan olumsuzluklar dolayısı ile nefes nefese zamanlar geçirmek zorunda kalıyoruz.
Türkiye’de gündemin akşamdan sabaha değiştiğini biraz okuyan, yazan, düşünen hemen herkes kabul ediyordu.
Ancak özellikle 31 mart 2024 tarihinde yapılan ve CHP’nin çok uzun yıllar sonra sandıktan birinci çıktığı yerel seçim sonrası siyaseten artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı çok net bir şekilde ortaya çıktı.
Biz kendimizi bildik bileli siyasetin insan hayatını kolaylaştırmak, insana daha rahat bir hayat sınabilmek adına alınan kararlar manzumesi olduğunu bilirdik.
Ancak aradan çok uzun yıllar geçmesine ve yelpazenin en sağından en soluna kadar var olan tüm dünya görüşüne sahip partilerin iktidara gelmesine rağmen içimizden derin bir “oh” çekip “şükür rahatladık” dediğimizi hatırlamıyoruz.
Aradan yıllar geçmesine rağmen hayatımızın bırakın rahatlamasını her geçen gün biraz daha zora girdiğimizi artık daha net bir şekilde hissedebiliyoruz.
Geçtiğimiz gün bizimde dahil olduğumuz bir sohbette bir yazar arkadaşımız “Kaygılardan arınmamız lazım yoksa içerisinde bulunduğumuz bu süreç bizi çok kötü bir kaygı bozukluğu ile karşı karşıya getirecek” demişti.
O andan sonra “kaygılardan nasıl arınabiliriz?” sorusuna daha detaylı bir şekilde cevap verebilmek adına uzun saatler düşündüğümüzü hatırlıyoruz.
Bizi kaygılandıracak süreci ortaya sürenler bilindiği gibi siyaset kurumudur.
Siyasetçinin bitip tükenmek bilmeyen iktidar hırsıdır.
Kendisini iktidara getiren seçmene o an “helal olsun” derken oy oranının azaldığı günlerde sırtını millete dönenlerin ortaya koyduğu olumsuzluktur.
Bu kadar olumsuzluk içerisinde kaygılardan nasıl arınacağız.?
Her sabah kalktığımızda o yerleşim merkezinde yaşayan seçmenllerin verdikleri oylar ile seçilen belediye başkanları akıl almaz gerekçeler ile görevlerinden alınıyor, tutuklanıyor, görevlerinden alınıyor.
Bundan iki yıl önce yapılan bir il kongresi iptal ediliyor ve ilk kez karşı karşıya kaldığımız bir şekilde bir siyasi partinin il başkanlığına iktidar tarafından kayyum olarak bir il başkanı atanıyor.
Atanan kayyum ancak 5 bin polis ile partinin il başkanlığına girebiliyor.
Kavga
Gürültü
Yaralanan
Bir sürü siyasetçi.
Emniyet güçlerinin sıktığı biber gazı yüzünden kör olma tehlikesi geçiren partililer.
Peki biz demokrasiyi nasıl hazmedeceğiz?
Kaybettiğimiz bir seçimin sonucunu yada sonuçlarını nasıl kabulleneceğiz?
Demokrasinin bir tahammül rejimi olduğunu ne zaman anlayacağız?
En önemli soru bizi çok büyük endişeler içerisinde bırakan bu kaygılardan nasıl kurtulacağız?
Çok partili sisteme geçtiğimiz 1950 yılının üzerinden 75 yıl geçmesine rağmen demokrasiyi nasıl içselleştireceğiz.
Yazık değilmi oy kullanmaktan başka bir suçu olmayan bu seçmene..