AK Parti iktidarının ilk yıllarıydı...
Kimse İl başkanı, ilçe başkanı olmuyor, yeni kurulan ve askerin, sistemin hatta ‘Muhtar bile olamaz’ diye manşetler atan basının dalga geçtiği dönemlerdi.
Dün, Erbakan'dan ayrılıp, parti kuramaz, kursa da kimse destek vermez denilen bugünkü AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Ardahan'daydı.
Kurulamaz, kuramaz denilen AKP harflerine üç Y'yi yani olmayacak dediği 'Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaksız' da eklediği partisini kurup, yurt gezilerine çıkan o günkü Erdoğan yeni kurulan partisi AK Parti’nin Ardahan İl ve İlçe Başkanlığı olarak o dönem kullandığı masasında oturuyordu.
Ki; O masa biz gazetecilerin bu iktidarın döneminde yaşadığı sıkıntıları aşma adına bir araya gelip, kurduğumuz şirket altında birleştiğimiz ve o günlerde tek başına ayrı ayrı çıkan gazetelerimiz olan 23 Şubat, Kuzey Doğu Anadolu, Ardahan Haber, Son Vilayet, İstiklal adlı gazetelerimizi Anadolu Haber adıyla birleştirip, gazetemizi birlikte çıkardığımız büromuzun olduğu aynı masaydı.
Ve Erdoğan yeni kurduğu partisinin ilk heyecanı ile Ardahan’a gelmiş, bende gazetemi getirip, bir dönem benim ve arkadaşlarımın da oturduğu o masada oturan Erdoğan’a uzatıp, Ardahan’ı anlatan manşet haberimi kendisine okutmuştum.
O dönem partisine adam bulmakta zorlanan ve kendisine uzattığım gazetemi inceledikten sonra elini omuzuma atarak yerinden kalkan ve ‘sende gel, partimin yönetimde yer al’ diyen Erdoğan beni kutlarken bende ona bu ülkenin ana sorunlarının başında gelen bürokrasinin Ardahan gibi Ankara’da uzak yerlerde 'Buzlar Çözülmeden' filminin versiyonunu oynattıklarını ve ülkenin asıl önemli sorununun siyasilerin başarısızlığı değil, asıl dertleri vatandaşa hizmet etmek olan siyasilerin başında olup, ama iktidarları boyunca kontrol etmekten zorlandığı bürokratların iş yapamamalarının bedelini siyasilerin ödediğini ve kendisinin başbakan olması halinde ilk iş olarak bu soruna el atmasını istemiştim.
Ardahan’dan ayrıldıktan 5-6 ay sonra mı iki yıl sonra mı bu kez Ankara’da başbakan olmuş olan bugünkü Cumhurbaşkanı/AK Parti Genel Başkanı, o dönemin Başbakanı Erdoğan’ı Ardahan heyeti olarak ziyaret eden heyetin içindeki gazeteci olarak ikinci kez karşılaştım.
'Ardahan yeniden vilayet olsun' kampanyasından sonra uzun yıllardır bir araya geldiklerini bir daha göremediğimiz Ardahan heyetinin Ankara'ya, yeni Başbakan'a yani bugünkü Erdoğan'a topluca gitmesinin nedeni ise Nasrettin Hoca‘nın bulunduğu şehre bir fil hediye eden Timurlenk,'in Fil, hikayesine benzer bir konu nedeniyleydi..
Nasrettin hoca misali Ardahan’dan Ankara’ya gidip, 30 yıl içinde gelip, gidenlerle bugün 16'ncı valinin hizmet ettiği Ardahan'a aylardır bir türlü atanmayan ve vekili ile idare edilen kentte valisini isteyen heyetin Erdoğan’ın liderlik baskısının yarattığı heyecandan konuşamadığı ve çoğu kez ne istediklerini ne diyeceklerini şaşırıp, başbakanı kızdırdıkları o günü bugün gibi hatırlıyorum.
Çünkü bugünkü gibi bir hayli gergin olan Erdoğan’ın Ardahan heyetinin bekletildiği salona gelişi ve kendisine doğru dürüst bir dosya getirmeyen ne istediklerini de heyecandan anlatamayan heyeti dinlemesi ardından bende kendisinden söz istedim.
Ve Ardahan’da anlattığımı bu kez orada da anlatınca bir anda ayağa kalkan ve beni göstererek, ‘işte bu gencin dediği gibi bu ülkede hükümet olmamıza karşın bürokrasiyle baş edemiyoruz. Kardeşim alın size kaç gündür valiler kararnamesini götürdüğüm Cumhurbaşkanı Sezer kararnameyi bir türlü imzalamıyor, işler yürümüyor’ deyip, elini ceketinin iç cebine götürerek çıkarmak istediği evrakları sinirden titreyen elinde yere düşürüyordu.
Çünkü ikinci kez karşılaştığım Erdoğan’a orada da dediğim şey ‘Siz bu ülkede ölecek yaşa gelene kadar bırakmak istemedikleri yerlerini oğluna, kızına bırakan, millete hizmet götürmek isteyen siyasiye sürekli genelge, kanun engeli çıkarıp, iş yaptırmayan bürokratlarla baş edemezseniz, Örnek mi? 23 yıldır bozuk olan Ardahan yollarından sorumlu birini (hala Ardahan'da ve aynı yerde olan Karayolları şefi..) değiştiremezseniz, Meteoroloji müdürleri gibi birçok idareci yaşlanmadan ya da ölmeden makamını terk etmediği bu ülkede başarılı olamazsınız’ demiştim...
Ve bugüne baktığımız da Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 yıldır başında olduğu ülkenin bürokrasisinin durumu bir iki idarecinin İmam Hatip kökenli olmasından ve rektörler gibi partinin il, ilçe başkanıymış misali iş yapmaktan öteye gitmekten başka çok da bir şey değişmediğini ve tam aksine bakanları dahil birçok işi bürokrasi ile götürmeye çalıştığını görmek mümkün.
Çünkü Erdoğan gibi ondan önceki siyasilerin de sıkça şikâyetçi olduğu  bu ülkede asıl iktidarın bürokrasi olduğunu ve Erdoğan gibi güçlü bir lider ve iktidara bile dayandığını ve hem de 657'ye tabi birer bürokrat olan bakanları da arasına alarak daha da güçlendiğini yeni bir seçime doğru gittiğimiz 2022'de daha iyi görmekteyiz.
Erdoğan’ın bile baş edemediği resmî kurumlara baktığınız da idarecileri gibi hantal hizmetleriyle ünlü onca daire görmeniz mümkün.
Nüfus aynı, Tarım aynı, Meteoroloji aynı, iktidarlara yalakalık yaparak her gelene paşam diyen TRT ve diğerleri aynı tas, aynı hamam..
Onca teknolojik imkânlara karşın değişmeyen bürokrasi, idareci ve zihniyet nedeniyle bana göre bir adım öne gitmeden bürokrasinin değişmediğini, şurada en yakın tapu dairesine giderek görebilirsiniz.
Tapu da olduğu gibi 1960’yıllarda kalan sararmış dosyaların raflarda toz içinde olduğunu, Adliyelerin alt katlarındaki arşivlerin üstten akan kanalizasyon suları ile bir arada olduğunu, müdür ve idarecilerinin çoğunun da emekli olmamak için direnen birer yorgun demokrat olduğunu görmeye devam ettiğimiz ülkedeki asıl iktidar olan bürokrasinin, Recep Tayyip Erdoğan’lı güçlü siyasi iktidara rağmen 20 yıldır bir adım ileri 3 adım geriye gitmekten öte bir değişiklik yaşamadığını da anlarız.
Vali olmak için çalmadığı kapı bırakmayan, vali olduktan sonra vatandaşa kapı kapatanlar gibi bu ülkede yürütmenin başında olanların bürokrasiyi ve onun başında olanları yani siyasileri bir adım ileriye yürütemediğini bugüne baktığınızda da görmek mümkün.
Kısacası bu ülkede asıl iktidar olan ve değişime karşı ısrarla direnen bizim bürokrasi ve bürokrat Özal’ın bir dönem salladığı, Tansu Çiller’in ‘Bizim bürokrasi Komünizmden daha beter’ dediği, Ecevit’in ANAP-MHP Koalisyonunu dağıtan bürokrasi şimdi de Erdoğan’ı göndermek için ayak diretip, işleri ağırlaştırıp, vatandaşın metal yorgunluğunu çeken iktidara, Erdoğan'a tepkisini artırmak gibi..
Çünkü kendi teşkilatlarının metal yorgunluğu içinde olduğunu belirtip, asıl bu yorgunluğu yaratanın bir türlü değiştiremediği bürokrasi ve onun babadan, oğula kalma bürokratlarının ülkeyi olduğu gibi AK Partiyi de yorduğunu Erdoğan'da anlayamadı.
Anladıysa da iktidara geldiği günlerde verdiği ilk vaatler arasında olan ‘Lojmanları boşaltıp, satacağım’ deyip, milletvekili lojmanları dışında onu da başaramayan Erdoğan'lı hükumetler cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hala oturdukları koltuklara kök salan bürokratlarla baş etti mi diye sormak, bakmak için şöyle şu an bulunduğunuz İL'e, İlçeye, hatta beldeye bir bakın derim.
Ve bugüne geldik, bürokrasi, bürokrat duruyor, biz gidiyoruz gibi..