Kendimizi bildik bileli siyasetin içerisindeyiz.

-Öğrencilik yılları

-Ocakçılık günleri

-Gençlik zamanları

-Partili olma süreci

derken kafamızı çevirdik ki ömür su gibi hatta sudan daha hızlı bir şekilde geçip gitmiş.

Rahmetli annem son nefesine kadar “Gidip senin partinin başkanını bulup bu Yüksel ortaokuldan beri varımızı yoğumuzu sizin partiye harcıyor, herkes bir şey oldu yüksel olmadı diye konuşacağım” diye diye can verdi.

İşin doğrusu bizim sürekli koşturmaktan durmaya zaman bulamadığımız anlarda az bir miktar frene basıp kısmen nefeslenebilsek bizim dışımızda da başka bir dünyanın olduğunu o dünyada da sürekli iktidarı elinde bulunduran bir kitle olduğunu çok kolay bir şekilde fark edecektik.

Tam bu işin farkına vardığımızda yani siyasete” merhaba” denildikten sonra ideolojileri bir tarafa bırakıp iktidar denilen muhteşem dünyanın içerisinde girmek gibi bir hedefin olduğunu çok ama çok geç anlayabildik.

Dünden bugüne özellikle de 12 Eylül 1980 tarihinde beşli cuntanın gerçekleştirdiği ihtilal sonrası demokrasiye geçişte 1983 yılında yapılan ve başında Turgut Özal’ın bulunduğu ANAP’ın iktidara geldiği andan itibaren iktidarın nerede ise sadece bir grubun elinde olduğunu bizim gibi siyaset yapan milyonlarca idealistin de aslında sadece “dolgu malzemesinden” başka bir işe yaramadığını da ancak bu yaşlarda anlayabildik.

İçerisinde bulunduğumuz günlerde ise iktidarda kalabilmek adına nasıl büyük mücadelelerin verildiğini çıplak bir göz ile daha net bir şekilde görebiliyoruz.

Biz kendimizi bildik bileli

Abdulkadir Aksu

Cemil Çiçek

Mehmet Ağar

Bülent Arınç

Başta olmak üzere ismini buraya yazmakta zorlanacağımız yüzlerce siyasetçi 1983 yılından itibaren siyasetin göbeğinde oturuyor.

İsimlerini yazdığımız ve benzerleri bu siyasetçiler bilindiği gibi milletvekilliği, Bakanlık, Başbakan yardımcılığı vs. yaptılar, Artık siyasetten yoruldukları anlaşılınca da söz konusu bu isimler başta bankalar olmak üzere devletin pek çok kurum ve kuruluşlarında yönetim kurulu başkanlığı, yönetim kurulu üyeliği görevlerine getirildiler ve nerede ise ölünceye kadar banka hesaplarına para yatırılmasını sağladılar.

03 Kasım 2002 yılında iktidara gelen AK parti bilindiği gibi o gün bu gün ülkeyi yönetiyor.

İktidar süreci bu kadar uzun olunca yukarıda kısmen isimlerini yazdığımız siyasetçilerin bu kez de oğulları , kızları, yeğenleri ve birinci derecedeki akrabaları söz konusu görevleri yapmaya başladılar.

Siyaset bilindiği gibi sadece milletvekilliği yada belediye başkanlığı değil.

Devlet kurumlarında dünya kadar bürokrasi kadrosu var.

Büyükelçiler

Yurt dışı görevleri

Danışmanlıklar

Valilikler

Kaymakamlıklar

Derken iktidarın nimetlerinden nerede ise 45 yıldır faydalanan bir kesim var.

Bunlar için parti, siyaset, ideoloji falan hiç ama hiç fark etmiyor.

İşte şu sıralarda yaşanan ve dozu her gün biraz daha artan bu kavganın arkasında bilindiği gibi var olan iktidarı kaybetmeme mücadelesi var.

Hoş iktidar değişse de suyun başını tutmuş bu kitle anında direksiyonu iş başına gelen iktidara çevirecekler.

Ve bu karmaşa hiç durmadan devam edecek.

Mevzu “bu ülkeye ne verebilirimden” “Bu ilkeden ne alabilirim” noktasına çoktan geldiği için iktidar kavgası bitmiyor.

Yoksa demokrasi de asıl olan seçmenin getirdiği iktidardan yine seçmenin talebi ile ayrılmaktır.

Ancak bugün yaşadığımız “Seçmen bizi iktidara getirirken iyi desteğini azaltmaya çalışırken kötüdür, o halde gitmemek için başta yargı ve kolluk kuvvetleri olmak üzere ne varsa işin içine katıp iktidarımızı devam ettirelim” anlayışıdır.

Kavganın başka bir sebebi olmasa gerek.

Ancak unutulmasın son söz son karar hep milletin olmuştur.