Hayat, insana bazen öyle yollar gösterir ki; yürürken önüne çıkan gölgeler, aslında kimin dost, kimin yabancı olduğunu anlatır. İnsan, iyiliği gördüğünde şükreder; kötülüğe uğradığında ise sabreder. Fakat ne şükür ne sabır, kimseye minnet etmenin kapısını aralamamalıdır.

Minnet, insanın ruhunu zincire vurur. Çünkü minnet duyduğun kişi, yarın sana o zinciri hatırlatır. “Ben sana şunu yapmıştım” diye diline dolar; senin onurunla, iradenle oynar. İşte o vakit anlıyorsun ki; teşekkür edilecek şey, iyilik değil aslında senin sabrındır.

İyilik gördüğünde, “Allah razı olsun” de, geç. Ama asla boynunu bükme. Çünkü insanın gerçek sahibi, kullar değil, Rabbidir. Bugün sana uzanan el, yarın çekilebilir; bugün yanında duran kişi, yarın sırtını dönebilir. Fakat Allah’ın kapısı, asla kapanmaz.

Minnet, bazen bir lokmada gizlidir, bazen bir gülümsemede. Ama bil ki; insan, lokmayı unutmaz, fakat başa kakıldığında o lokma zehir olur. Gülümseme candan gelmedikçe, kalpte yara açar. Bu yüzden minnetle yoğrulmuş iyilik, aslında yükten başka bir şey değildir.

Unutma:
Minnet eyleme!
Sen gönlünü temiz tut, emeğini helal et, insanlığını koru. Kötülüğü unut, iyiliği hatırla; ama hiçbir şeyi, haysiyetinden daha üstün görme. Çünkü onurunu bir kere kaybedersen, geri alman çok zor olur.

Hayat sana bir ders öğretir: Düşerken elinden tutanla, kalktıktan sonra yanında kalanı birbirinden ayır. İşte gerçek dost, minnet istemeyen, başa kakmayan dosttur.

Gerçek zenginlik; cebindeki parada değil, gönlündeki özgürlükte saklıdır. Minnet etme ki, başın dik, yüreğin rahat olsun. Çünkü boynu bükük bir insan, aslında kendi zincirini kendi taşır.

Ve unutma; rızkı veren Allah’tır. Sen ekmeğini çalışarak, terinle kazan; alın terine güven. İnsanlara bel bağlama, çıkar için el açma. Zira açılan el, önce kalbi küçültür, sonra kişiliği yok eder. Sen dik dur ki, gölgen bile senden utanmasın.

İyilik yap, ama karşılık bekleme. Yardım et, ama minnet duydurma. Çünkü yapılan iyilik Allah için olursa kalıcıdır, insan için olursa yıkıcıdır.