Masa başında oturup, gazetecilik yarışmasında bir haberimle Jüri Özel Ödülünü aldığım eski adı 'Basın  Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü' olan bugün havuz medyanın vanası haline gelen Cumhur Başkanlığı İletişim Başkanlığı olan kurumun kontrolündeki ajansların haberleriyle beslenen ve ülke gündemini tuttuklarını sanan gazetecilerin burunlarının dibinde olmasa da Bolu dağının dibindeki tünelin bir gözünün neden aylardır kapalı olduğunu kimse sormaz..
Ve aynı gazeteciler yani ünlü, ünsüz basın ve yayıncılarının 'deprem paraları nerede?' diye sorulduğunda "yol, köprü, tünel yaptık" diyen hükümetin ulaştırma bakanlığını sorgulamaya bile çekindiği ülkenin başkenti Ankara'nın arka mahallelerinin patladığından da bi haber.
Gerçi aynı basın yayın, 'Ankara'nın merkezinde hem de meclisin yanı başındaki güvenlikten sorumlu İçişleri bakanlığının önünde nasıl olur da bomba patlar?' diye soramadı bile. 
Çünkü ana vanadan akan reklam kaynakları, resmi ilanları kesilir, küçük bir eleştiri haber hemen 'dezenformasyon' denerek fırçalanmanın korkusunu yaşar ondan..
Evet aynı zamanda Jandarma Genel Komutanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay başta olmak üzere bir çok resmi kurumun bulunduğu başkent Ankara'nın orta yerinde patlayan ve insansız hava araçlarının okyanus ötesinden gelen çuvalcılarca düşürülmesine neden olan uçakları Suriye ile Irak'a gönderen bombadan ziyade terörist yaftası yememek adına ben de o bomba ve patlamadan bahsetmeyeceğim..  
Çünkü benim anlatacağım bombalar beton sığınak yaptıkları söylenen çimento fabrikalarını yıkan bombalar değil.. Yani benim bahsedeceğim bomba doğaya dikilen, birilerine bolca rant getiren beton bombalar olacak. 
Ve benim anlatacağım bu beton bombalar 22 yıldır ülke ekonomisini betona bağladığı söylenen sadece iktidarın değil, aynı iktidarı İstanbul'u betona çevirmekle suçlayan muhalefet belediyelerinin elinde patlamış olan betoncuk bombalarıdır. 
Aralarında aylardır onarıma alınıp ta bir türlü  açılamayan Bolu dağı tünelinin bir gözü gibi Ulgar, Mozoret ve Sahara tünellerini bekleyen, Ardahanlı hemşerim Ertan Çelik'in de bulunduğu müteahhitlerin dadandığı  Başkent Ankara'nın arka mahalleleri olarak bilinen tarım alanlarının yanı sıra dağ, tepenin özür dilenen İstanbul gibi hızla betonlaştığını görüyordum.. 
Hem de Ardahan'daki kuyumcu dükkanlarını kapatıp çuvallara doldurdukları altınlarla geldikleri başkentte müteahhit olanlarca ve bu müteahhitlerin hemşerimin soy ismi gibi çelik konstrüksiyon ağırlıklı devasa binalar diktiklerini çok yakından gördüğümde CHP'li büyükşehir belediyenin yönetiminde olan o mahallelerde şehir planına da rastlayamadım.
Çünkü adeta kapkaç misali yapanın yaptırana rant kazandırdığı tarım arazilerinin üstüne dikilen betonların, şehirden çok bombaların patlatarak sağa sola savurduğu molozlar misali sözde yeni yerleşim alanları açılmış başkent Ankara'nın arka mahallelerinde. 
Ve bu mahallelerinde alt yapıdan yoksun, gelişi güzel açılan sinyalizasyonuz patlak yollarında trafik allak bullak olurken sokak lambaları olmayan aynı sırat köprüsü gibi bu yollardan geçen araçların birbirine sürtünmemek için çabaladıklarını görüyordum bahtı kara denen başkent Ankara'nın arka mahallerinde.. 
Kapkaççı müteahhitlerin gelişi güzel oluşturduğu ama satış reklamlarında 'Otoban yanından geçiyor' diyerek rantlarına rant attıklarını da anladığım başkentin arka mahallerini sizde gördünüz mü? Yoksa orada yaşamanız var mı?
Bilmem ama Ankara'dan İstanbul'a dönmek için  navigasyonu dinleyip, buralara düşen benim gibilerinin buralara düşüp, bir an önce çıkmak isteyenlerin çevre yoluna değil, daha yeni zamlanan ama yerel seçim geliyor korkusuyla geri alınan ama bir kaç aya geri dönecek olan zamları bekleyen otobana ancak can atılabiliyor,  'Gelişen, büyüyen Ankara'nın yeni şehirleri, mahalleleri' diye yutturulan ama beton bombalarla darma dağın edilmiş olan başkentin tarım alanlarının betonlaştığı arka mahalleleri..