Türkçe'de "Kurda kuzu emanet etmek" diye bir söz var ki, "Herhangi bir varlığı, saklanması ve korunması için ona en çok zarar verecek olana teslim etmek" manasına gelir.

...

Bunun yanında, "Kurda kuzu emanet etmek" deyimi ile hemen hemen aynı manaya gelen bir başka söz daha var ki, o da "Kedinin boynuna ciğer asılmaz" sözüdür...

Her iki sözle de belirtilmek istenen şey, zaafları olan birine o zaafları ile ilgili asla herhangi bir sorumluluk verilmemesi ya da emanet yüklenmemesi gerektiğidir...

Atalarımızın anlam dolu bu sözleri günümüz insanına çok fazla tesir etmemiş olmalı ki, emanetlerin ehline teslim edilmediği ve makamların kuzu postundaki kurtlarca işgal edildiği bir zaman diliminden geçiyoruz...

...

Emin Alıcı ismini mutlaka duyanlarınız vardır. Bu şahıs Dokuz Eylül Üniversitesinde uzun yıllar dekanlık yapmış, 2000 yılında gerçekleştirilen rektörlük seçiminde ise liste dışı kalmasına rağmen Ahmet Necdet Sezer tarafından "İyi bir laik ve Atatürkçü" olduğu gerekçesi ile rektör atanmıştı. Şahıs, dekanlık ve rektörlük yaptığı dönemde başörtülülere ve inançlı kesime yapmadık zulüm bırakmamış, her platformda İslamî değerleri aşağılamış ve hatta "Keşke Anadolu Müslüman olmasaydı" diyebilecek kadar azgınlaşmıştı...

Aynı dönemde, kendilerini Laik ve Atatürkçü gören bir kısım medya ise Onu aydın, Atatürkçü ve eşsiz biri olarak görüp yere göğe sığdıramıyordu...

İşte bu sözde 'aydın' şahıs geçtiğimiz hafta vefat ettiğinde bütün foyası ortaya çıkıverdi. Herkesin Müslüman zannettiği yılların Emin Hocası meğer Hristiyanmış ve bu yüzden de cenazesi Kozlu Süryani Kadim Mezarlığına defnedilmiş. Bir başka deyişle, Emin Alıcı denilen şahıs içimizdeki binlerce İrlandalı'dan biri ve kuzu postuna bürünmüş bir kurtmuş...

Pek tabi ki bizim bukalemun Emin Hoca asla yalnız değil. Yaşadığımız çağda ve toplumda Emin Hoca'ya benzeyen o kadar çok bukalemun var ki, birini çözseniz diğerini çözemiyorsunuz. Kuzu postuna bürünmüş bu kurtların girmedikleri kılıf ve bulunmadıkları yer de yok gibi...

Buyrun size başka örnekler;

Güvenerek ve gönlünüz ferah bir biçimde çocuğunuzu teslim ettiğiniz öğretmen, bir bakıyorsunuz terör örgütü yanlısı çıkıyor ve evinde çok sayıda örgütsel döküman ve silah ele geçiriliyor...

Çocuğunuzu dinini ve ahlakını öğrensin diye gönderdiğiniz kurstaki hocanın bizzat kendisi ahlaksız ve sapık çıkıyor...

Devletin malını çalanlarla mücadele edip engel olmakla görevli olan müfettiş, rüşvet alırken ya da hırsızlık yaparken yakalanıyor...

Koskoca şehrin anahtarını güvenle teslim ettiğiniz belediye başkanı yalancı, hırsız, arsız, sahtekar ve çete üyesi çıkıyor...

Dürüst ve adil olduğuna inanıp ülkenin en önemli sınavlarını yapan merkezin başına getirdiğiniz kişi, gençlerin geleceğini ve hayallerini çalan soru çetesinin baş aktörü çıkıyor...

Büyük bir spor kulübü başkanının asıl derdinin spor olmadığını, para aklamadan tutun da komisyon almaya kadar her türlü illegalite ve ahlaksızlığın içinde olduğunu öğrendiğinizde farkediyorsunuz...

Doğal hayata ve çevreye en çok zarar verenler, ne hikmetse doğa koruma vakıf ve derneklerine başkan oluyorlar...

Hayvanseverlik görüntüsü ile meydanlarda nara atanlar, tatil için gittikleri uzakdoğu ülkelerinde canlı maymun beyni yemekten geri kalmıyorlar...

Düşünce özgürlüğünün en ateşli savunucuları kendileri gibi düşünmeyenlerin özgürlüklerini neredeyse yok sayıyorlar...

Devletin en önemli teşebbüslerinin kontrol ve denetiminden sorumlu oluşumlara başkan seçilenler, taşeron firmalarla ahbap çavuş ilişkileri içerisine giriyor, devletin parasını ve yetimin hakkını üç beş kuruşluk dünya menfaati için peşkeş çekiyorlar...

Hülasa, kendilerine devletin, halkın ya da kişilerin emaneti olan makam, pozisyon ya da başka bir varlık teslim edilenlerin çoğu azılı birer kurt çıkıyor...

İşin doğrusu, kuzu postuna bürünmüş kurtları, renkten renge giren bukalemunları, bulundukları kaba göre şekil alan omurgasız varlıkları farketmek öyle kolay bir iş de değildir. Zira neredeyse her devrin adamı olan bu insanlar gerçek yüzlerini gizleyip bize bizdenmiş gibi görünüyorlar, merhametimizden, inancımızdan ve insani zaafiyetlerimizden yararlanıyorlar...

Örnek mi istiyorsunuz?

Alın size FETÖ, masonik kulüpler, sahte tarikatlar, sözde laikler ve sözde Atatürkçüler...

Dedim ya sıradan bir vatandaş için kuzu postuna bürünmüş kurdu farketmek zor; fakat ne olursa olsun, devleti idare edenlerin her türlü hileye karşı azami ölçüde uyanık olmaları zorunludur. Bir başka deyişle, devlet yönetiminde görev alanlarda bulunması gereken en önemli vasıfların başında "feraset" gelmelidir...

Son söz;

Ayak kokmuşsa çorap değiştirmenin faydası yoktur...