Hayat, çoğu zaman başkalarının onayını alma yarışıyla geçiyor. Giydiğimiz kıyafetten, seçtiğimiz mesleğe; paylaştığımız bir düşünceden attığımız adıma kadar her şey, birilerinin “olur” vermesiyle değer kazanıyor gibi hissettiriliyor. Oysa en derin huzur, kendi içimizde verdiğimiz onayla başlar.

Onaysız bir hayat yaşamak cesaret ister. Çünkü toplum, farklı olana tahammül etmekte zorlanır, uyum sağlamayanı dışlamaya meyillidir. Fakat kendini tanıyan, neyi neden yaptığını bilen biri için bu dışlanma, özgürlüğün bedelidir. Onaylanma beklentisinden kurtulmak; insanın kendi sesini duymaya başlamasıdır. Artık “el âlem ne der” değil, “ben ne hissediyorum” sorusu öne çıkar.

İnsan, başkalarının beklentilerine göre şekillendirdiği bir hayatı yaşarken, zamanla kendi benliğinden uzaklaşır. Aynaya baktığında tanımadığı bir yüzle, içinden gelen sese kulak verdiğinde ise bastırılmış bir ruhla karşılaşır. Oysa insanın gerçek özü, dayatmaların değil; özgür seçimlerin içinde filizlenir. Kendi kararlarının arkasında durmak, insanı gerçek anlamda güçlü ve özgün kılar.

Onay arayışı görünmez bir zincirdir; ince ama ağır. Her adımda “Acaba doğru mu yaptım?”, “Ya beğenilmezsem?” soruları insanın cesaretini kemirir. Bu zincir, özgürlüğü engelleyen en büyük engeldir. Onaysız yaşamak ise bu zincirleri kırmak ve kendi rotasını kendi çizmek demektir. Yol, elbette kolay değildir. Eleştiriler, yanlış anlaşılmalar, hatta yalnızlık olabilir. Ama bu yalnızlık, kalabalıklar içinde kaybolmaktan çok daha anlamlıdır.

Unutma ki, herkesin takdir ettiği bir hayat, senin hayatın olmayabilir. Başkalarının onayıyla yüceltmeye çalıştığın bir ömür, içi boş bir kabuktan farksızdır. Oysa gönülden benimsediğin, samimiyetle yaşadığın bir hayat; kimsenin onayına ihtiyaç duymaz. Çünkü en değerli yaşam, en gerçek olanıdır. Ve gerçek olan, genellikle sessizdir ama içi dopdoludur.

Nihayetinde insan, gece başını yastığa koyduğunda yalnızca kendi vicdanının sesiyle baş başa kalır. O ses huzurla konuşuyorsa, kimsenin onayına gerek yoktur. Çünkü onaysız bir hayat, belki zor ama tertemiz bir hayattır.

Çünkü onayla yaşamak; başkasının hayalini, başkasının beklentisini sırtında taşımaktır. Bir ömrü, başkalarının memnuniyetine endekslemek, kendine yabancılaşmanın en yumuşak ama en tehlikeli hâlidir. İnsan, zamanla kendi arzularını unutmaya başlar. Neyi sevdiğini değil, neyin alkışlandığını önemser hale gelir. Ve bir gün, herkes memnunken o, içten içe tükenmiş bir halde bulur kendini.

Oysa onaysız bir hayat; kendi düşlerini yaşamak, kendi göğünde uçmaktır. Kimi zaman rüzgâr sert eser, kimi zaman adımlarına taş takılır, ama attığın her adım senindir. Başarı da, hata da sahicidir. Öğreten, büyüten ve seni sen yapan budur.

Belki herkes seni anlamaz. Belki birçok kişi, sana kendi korkularını dayatır. Ama sen, iç sesine sadık kaldıkça bir onaydan çok daha kıymetli bir şeyi kazanırsın: kendine olan saygını. Ve insan, kendine saygısını kaybettiğinde, başkalarının takdirine ne kadar sahip olsa da, içindeki boşluk büyümeye devam eder.

Bu yüzden, onaysız yaşamaktan korkma. Kendi hakikatinle var ol. Çünkü bu hayatta en değerli şey, başkalarının ne dediği değil; senin kendine ne kadar sadık kaldığındır.