Birilerinin 'Fakir niye fakirdir biliyor musunuz? Çünkü fakir çalmayı beceremez' deyip kendilerine umut bağlayan fakirlerden aldıkları oylar ardından doyamayıp, saray üzerine saraylar yaptığı şu dünyada insan oğlunun ne kadar doymaz bir o kadar şaşkın ve ne yaptığı bilinmeyen bir bilinmez olduğunu belirten Attila amcanın mutluluk arayan insan oğlunun yaşamı boyunca bir ev, bir araba ve aşk, sevgi ile kurduğu aile ile yetinmediğini şöyle anlatıyordu.
83 yılı geride bırakmanın tecrübelerinden yaralanmak için sık sık ziyaret ettiğim ve yaşadıkları ile bana çok benzediğinden mi yoksa asil bir ailenin bir ferdi olmanın ve 60 yıldan fazladır kapısında bekletildiğimiz Avrupa'yı görüp, merkezinde bizzat yaşamasından mı bilmem ama dopdolu bir beyine sahip olan Attila amca ile yaptığımız son sohbette 'bu şampiyonlukta benim olsun' deyip ilerlemiş yaşına karşın hala Galatasaray'ın başında kalıp, yakalandığı coronayı da uyarı saymayıp hırsla Beşiktaş'ı kıskanan Fatih Terim gibi insanların ne kadar doyumsuz olduğunu ve 'tüm dünya benim olsun' derken bir gün gelip, yalnız başına kalacağını hiç hesaba katmadığından bahsediyordu.
Attila amcanın Ardahan'da başlayan hayatın Hollanda'da devam edip, İstanbul'da yalnız kaldığını örnek olarak ortaya koyup, insan oğlunun ne kadar doyumsuz olduğunu bana bir kez daha anlattığı son sohbetine her ferdin yani kadın, erken demeden insanın yaşamı boyunca hep hayal ettiği mutlu bir aile ve o ailenin huzur içinde yaşayacağı bir ev, süreceği bir araba derken dün bulamadığını sağladığı anda bununla yetinmeyip, daha fazlası, daha çoğu derken her geçen gün kendisinden, ailesinden uzaklaştığını da fark edemez diyor ve ekliyordu..
İnsan oğlu denen mahluk önce bir iş sonra bir eş, ardından bir ev ardından bir araba derken sonra betonlaştırdığı, trafiğe boğduğu doğayı arar..
Yetinmez dün olmayan, bugün bulduğu ama 'küçük, yetersiz' dediği evden hep kaçar, yazlık, villa, tatil köyü derken onlarda olunca bu kez evinde bir yemek yemez, çay içmez ve cafeye, restorana, deniz kenarına kaçar. 
Hatta er, geç gömüleceği mezardan önce bir çadıra sığınıp, kendisini sivri böceklere, yılanlara, çiyanlara teslim ettiğini fark etmez ve sonra geride kalanların kendisiyle gelmediğini anladığında yapayalnız kaldığını anladığında bir ayağının çukurda olduğunu fark edip, olması için tükettiği ömrün sonuna geldiğini anladığında çok ama çok geç kaldığını anlatıyordu..
Ve aynı insan oğlunun bir ömür denilen süreçte kazandıklarını geride bırakıp, gitmenin hüznü ile baş başa kalır diyor ve benim kendimi bu kadar yormamı kendisine bakıp, değerlendirmemi istiyordu bu sohbetin hemen ardından ayrıldığım evinden daha uzaklaşmadığım bir anda çaldırdığı telefonumda 'nereye gidiyorsun? Lütfen ama lütfen mevcutla yetin..' diye bana seslenirken aslında hem kendisine hem de kendisi gibi bir çıkmazın içinde nereye gittiğini anlamayan, anlamak istemeyen insan oğluna yani kendisine, bana, sana, size acıdığını anlamazsanız da..