Dil” Yitirilirse; “İl” de Yitirilir… Dile ihanet, Millete de ihanettir…/Karamanoğlu Mehmet Bey!
Türk Milleti olarak örf, anane ve geleneklerimiz arasında çok güzel hasletlerimiz olmasına rağmen, milletimizin geleceğinin varoluş-yokoluş ikileminin arasında zaman zaman git-geller yaşadığı da bir gerçektir. Üzülerek belirtmeliyim ki, bunların en başında dünya milletleri arasında asimilasyona en yatkın millet olarak Türk Milletini sayabiliriz.
Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Mustafa Erkal “Etnik Tuzak” adlı eserinde bu konuyu sosyolojik açıdan çok net olarak açıklamıştır. Sayın Mustafa Erkal: “Bilecik Söğüt’teki Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyuna bağlı Karakeçili aşireti, ne ise, Diyarbakır’da yaşayan ve ben Kürdüm diyen insanların büyük çoğunluğu da aynı “Kara Keçililer” aşiretine mensuptur.” Der. Burada yaşayan Türkler, öncelikle eğitimsizlik(saldım çayıra Mevlâm kayıra), sonra komşularımız, İran, Irak, Suriye üçgeninde Türklüklerini maalesef unutmuşlardır.
Asimile olan insan, tabiidir ki, dilini de kaybeder. Dilini kaybeden, milliyetini vatanını da kaybeder. Anadolu Selçuklu devletinin yıkılış dönemlerinde bilim dili Arapça, sanat dili ise Farsça idi. Anadolu’da Selçuklular haricinde Karamanlar ve başka beylikler de vardı. Kendi aralarında kültür birliği, bununda en önemli unsurlardan dil birliğinin olmayışından milletleşemediler. Bu nedenle hepsi de birer birer yıkılıp tarihe karıştılar.
Selçuklu döneminde saray çevresinde bulunan yazar, düşünür ve şairler eserlerini farsça yazarlardı. Bunların en başında da “Asafnağme”yi yazan Asaf Bey, ünlü düşünürümüz Mevlâna Celalettin Rûmî’ de rubailerini Farsça yazanlar arasındaydılar. Onların çağdaşları Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi ozanlarımız ise halk dili olan güzel Türkçemizi kullanıyorlardı ve biz hâlâ onların konuştuğu dili konuşuyoruz.
Dilin önemi konusunda Üstad Cemil Meriç’e kulak verelim: “Kamus,(Lügat) bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamusa uzanan dil namusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız İhtilâli, tek mukaddese saygı göstermiş; Kamusa…Heyhat! Batıda cinnet bile terbiyeli. Batının en talihsiz fikir adamı, bir ba’s-ü ba-del mevt(öldükten sonra tekrar dirilmek) hayaliyle avunabilir. Türk yazarı böyle bir teselliden de mahrum. Dil, Penelop’un örgüsü 24 saatte örülüp sökülüyor.” (Oğuz Çetinoğlu: Ses Bayrağımız Türkçe)
Türkçe, geçmişi binlerce yıl önceye dayanan, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan tarafından konuşulan 13. yüzyıla gelinceye kadar devlet yazışmalarında ve halk arasında yazılıp konuşulmasına rağmen, bu yüzyıldan sonra devlet yazışmalarında kullanılmamaya başlandı. Unutulma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türkçenin kaderi, Konya çevresinde kurulan Karamanoğulları Beyliği hükümdarı Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277’de yayımladığı bir fermanla değişti. Türkçe, Mehmet Bey’in: “Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya.” fermanıyla resmi dil oldu ve Türkçe lâyık olduğu itibarı kazandı.
Türk dil Bayramının 747. Yılını kutladığımız şu günlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel Soma Maden faciası davasını takip etmek için gittiği Soma’da: "Yasal düzenleme gereğince yabancı dilde tabelalar için bir düzenleme var. Belediye başkanlarımıza tüm diller için bu düzenlemeye uymaları gerektiğini söyledik. Arapça bir yazıyı kanuna uygun yazışmalar ve ihtarlar yapıp, ilgilisine sökmek için süre vermeden ya da sökmüyorsa belediyenin ilgili birimiyle yapmadan, belediye başkanın kendi eliyle yırtması fazladan bir popülizmdir. Bu doğru değil. Ayrıca bu ülkede 6 milyona yakın vatandaşının, Türkiye vatandaşının, Hatay, Şanlıurfa, Mardin, Batman'da yaşayan 6 milyon vatandaşımızın ana dili Arapçadır. Arapçaya yapılan hürmetsizlik o kişilere karşı yapılan hürmetsizlik olarak algılanıyor. O yüzden nezaketi koruyalım. Ayrıca Kur'an-ı Kerim Arapçanın orijinal dilidir. "
Hangi yönden bakarsanız bakın her yönüyle çarpık ve gerçeklerden uzak bir konuşma. Siyasiler, sırf oy kazanmak uğruna bu gibi konuşmalarıyla, Türk Milletinin dilini kültürünü hafife alıyor, kanunlarımızın çiğnenmesine resmen çanak tutuyor.
Eğer Türkiye kendi sınırları içerisinde yaşayan 6 milyon Arap vatandaşına Türkçeyi öğretemediyse bu gelmiş geçmiş Türk yöneticilerin büyük suçudur. 600 sene üç kıtayı hâkimiyeti altında tutan Osmanlı, maalesef kendi dilini ve kültürünü o uzak diyarlara taşıyamamıştır. 1900’lü yıllarda Kuzey Afrika’yı istila eden Fransa, 135 senede Fas, Tunus, Cezayir halklarına ana dilleri gibi Fransızca konuşmayı öğretmiştir. Eğer bu âlemde ebediyen egemen olarak yaşamak istiyorsak, kendi hatalarımız la da yüzleşelim lütfen.