Yolumuz bu kez Karyalıların, Menteşe Beyi'nin, Ormancı'nın, Kerimoğlu'nun memleketine düştü...
Bir başka deyişle, yolumuz güneşin, denizin ve ormanın harmanlandığı; hem Ege hem de Akdeniz Bölgesi'nde toprağı bulunan, Türkiye'nin en uzun sahil şeridine sahip, mert, misafirperver ve özgür yürekli insanların diyarı Muğla'ya düştü..
...
Bu şehrin dağlarında gezerken civanmert bir efe'nin karşınıza çıkıvereceği duygusu içinizi kaplarken, sahillerdeki yerleşim yerlerinde de dünyaca ünlü tatil beldelerinde olduğunuz hissine kapılıyorsunuz...
Muğla denilince akla ilk olarak Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi meşhur tatil beldeleri ile Ölüdeniz'in turkuaz rengi, Bodrum'un beyaz evleri, yamaç paraşütü ve caretta caretta kaplumbağaları gelse de, bu şehrin her bir köşesi gezilip görülecek bir sürü gizli hazineyle dolu...
Şehirleri kuran, imar eden ve güzelleştiren maddi mimarların yanında bir de gönüller yapan, şehri manen koruyan ve güzelleştiren manevi mimarlar da vardır.
Muğla'nın manevi mimarı da sanırım Şahidi İbrahim Dede'dir. Kendi adını taşıyan Osmanlı dönemine ait bir caminin haziresinde kabri bulunan bu mübarek zatın, bugün de manen şehri korumakta olduğuna inanılır...
...
Antik Karya Bölgesi'nin en eski şehirlerinden biri olan Muğla'nın isminin nereden geldiğini merak ediyor musunuz?
Pek çok büyük medeniyete ev sahipliği yapan Karya Bölgesi, İslam hâkimiyetine girdikten sonra Menteşe ismini almış; rivayete göre de Rumların elinde bulunan söz konusu bölgeyi Muğlı Bey isimli bir Türk beyi fethettiğinden, şehrin ismine Muğla denilmiştir.
Bir başka rivayete göre ise Muğla ismi, şehrin antik çağdaki isimleri olan “Mobella, Mobolia, Moğola”dan gelmektedir...
Zengin tarihî geçmişi, büyüleyici doğal güzellikleri ve dünya çapında ünlü turistik destinasyonlarının yanında, Muğla'nın dağları ülkemizde yetişen pek çok endemik bitki türünden yüzde on ikisine ev sahipliği yapmaktadır.
Esas olarak adaçayı, defne, kekik, salep, lavanta ve sakızdan oluşan bu ürünler, her yıl Muğla ekonomisine yüz milyonlarca lira katkı sağlamaktadır...
Muğla'da yetişen diğer bazı endemik bitkiler ise kızılçam, karaçam, Akdeniz selvisi, pırnal meşesi, bodur ardıç, kocayemiş, yabani zeytin, tesbih, defne, keçiboynuzu, sumak, menengiç ve sandal gibi bitkilerdir...
Muğla, pek çok ilginçliklerle dolu bir şehir. Siz hiç yaylası kendinden aşağı seviyede olan bir şehir duymuş muydunuz?
Duymadıysanız benden duymuş olun; Muğla'da yaylaya gitmek için yukarılara tırmanmıyor, bilakis aşağılara iniyorsunuz...
Öte yandan, "Ev yaparsan tuğladan, kız alırsan Muğla'dan" sözü de özellikle Ege Bölgesi'nde çok bilinen bir sözdür.
Bu sözün çıkışında Muğla kızlarının güzelliklerinin mutlaka etkisi olsa da, asıl sebep başkadır.
Şimdilerde terk edilmekte olan âdete göre, Muğla'da evi erkek tarafı alır ya da yaptırır, içini ise kız tarafı döşer.
Yani erkek tarafı evliliklerde hiçbir eşya masrafına girmez.
Söz konusu geleneğe bugün bile özellikle Milas ve köylerinde rastlamak mümkündür...
Muğla ilinin en önemli simgelerinden biri, kendine özgü yapılarıyla bilinen Muğla bacalarıdır.
Ülkemizin en çok yağış alan illerinden biri olan Muğla'da, "Deli Memed" olarak adlandırılan ve her yönden esen poyraz rüzgârının oluşturduğu soruna çözüm olarak ortaya çıkan bu baca türünde 28 adet yağlı kiremit kullanılmakta ve bacanın dört tarafı açık bırakılmaktadır.
...
Hiç şüphe yok ki Muğla denilince, onun türkülerinden bahsetmemek Muğla'ya haksızlık olur.
Hemen hemen hepsi gerçek birer hayat hikâyesine dayanan Muğla türkülerinin söz ve melodileri, adeta Muğla'nın zengin kültürel mirasını yansıtır.
Söz konusu eserlerde geçen acı, hüzün, sevinç, aşk ve ayrılık gibi temalar, Muğla'nın tarihine ve coğrafyasına duyulan derin bağlılığı göstermekte ve dinleyenlere geçmişle güçlü bir bağ kurma fırsatı sunmaktadır.
Günümüzde ülkemizin her yerinde severek söylenip dinlenmekte olan Muğla türkülerinden bazıları; Ormancı, Çökertme, Feraye, Kerimoğlu Zeybeği, Bodrum Hakimi, Deniz Üstü Köpürür, Ortaca'da Evimiz, Şu Köyceğiz Yolları'dır...
Bu türkülerden olan Feraye türküsü, 1947 yılında Tepebaşı Gazinosu’nda ünlü sanatçı Müzeyyen Senar tarafından okunmasıyla bir anda herkes tarafından bilinen bir parça hâline gelmiştir.
Türküden ve hikâyesinden oldukça etkilenen Senar, kızının adını Feraye koymuş ve türküyü her yerde seslendirmiştir.
Bu nedenle Müzeyyen Senar’ın ismi, bu türküyle adeta özdeşleşmiştir...
Her vedasında insanın içinde hüzünlü bir geri dönüş arzusu bırakan Muğla’yı mutlaka görmeniz temennisiyle, esen kalın...