İYİ Parti Genel başkanı Meral Akşener'İn konuşmasının tam metni şu şekilde:

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Geceleri uyutmayan dertlerimizin, biteceği günlere,

bir hafta daha yaklaştık.

Kaygıyla değil, umutla uyanacağımız sabahlara,

bir hafta daha yaklaştık.

Memleketimizi saran, kasvetli havanın,

yerini, bayram coşkusuna bırakmasına,

bir hafta daha yaklaştık.

Düşüncelerimizi, önemsemeyen,

Tercihlerimizi, kabullenmeyen,

Değerlerimize, düşmanlık eden,

bir garip siyaset anlayışının sonuna,

bir hafta daha yaklaştık.

Ez cümle;

Sayın Erdoğan ve beceriksiz yönetimine,

sandıkta elveda diyeceğimiz, o kutlu güne,

bir hafta daha yaklaştık.

Evet.

Şunun şurasında, seçimlere 5 ay kaldı.

Yalnız, seçim tarihi yaklaştıkça, iktidar da,

seçimleri erkene almak için, adeta çırpınmaya başladı…

Seçimleri kazanabilecekleri, ideal bir tarih arayışına girdiler.

Son günlerde, işi gücü bıraktılar, bununla uğraşıyorlar.

Mikrofonu önünde bulan, her Ak Partili,

başka bir yorumda bulunuyor.

Hatta en son, güzelim Haziran ayına bile,

çamur atmaya başladılar.

Neymiş efendim?

Haziran ayı sıcak oluyormuş…

Neymiş efendim?

Haziran ayında sınavlar varmış…

Arkadaş!

2018’de, erken seçim kararı aldığınızda,

Haziran ayı, pek bir güzeldi de, şimdi birden sıcak mı oldu?

2018’de, üniversite sınavlarının olduğu gün için, seçim kararı aldığınızda,

öğrenciler, umurunuzda değildi de,

bu sene mi, birden aklınıza geldi?

Değerli dava arkadaşlarım;

Haziran ayına çamur atmalarının, elbette farklı bir sebebi var…

Halının altına süpürdükleri pisliklerin,

Haziran’a kadar, ortaya çıkmasından korkuyorlar.

“Döviz kurlarını, Haziran’a kadar tutamayız.” diye korkuyorlar.

Nebati Bakan’ın, “Enflasyonu düşürdük” yalanı,

Haziran’a kadar patlar diye korkuyorlar.

Verdikleri maaş zamları,

Haziran’a kadar, eriyip gidecek diye korkuyorlar.

Çünkü, kendileri de biliyor ki;

bu sözde ekonomik model işlemiyor.

Çünkü, kendileri de biliyor ki;

enflasyon canavarı, açıkladığından daha hızlı büyüyor.

Çünkü, kendileri de biliyor ki;

mızrak artık, çuvala sığmıyor…

Sayın Erdoğan;

Sen hiç kendini yorma!

Buradan açıkça ilan ediyorum:

Önümüzdeki 5 ayda, senin seçilebileceğin, herhangi bir tarih yok.

İstediğin kadar uğraş, sandıktaki hazin sondan, kurtuluş yok.

İster yarın yapılsın, ister bir ay sonra,

sandıkta senin için, emeklilikten başka bir seçenek yok.

Sana bir dost tavsiyesi:

Yancılarınla, kafa kafaya verip, hesap yapacağınıza,

son 5 ayında, giderayak, doğruları yapmak için çaba sarf et.

Cumhurbaşkanlığın kötü geçti, bari jübilen güzel olsun.

Küstürdüğün milletimizin oyunu alman, bu saatten sonra, çok zor ama,

hiç olmazsa, gönlünü almak için, biraz çaba göster.

Yaptığın ibretlik hataları, en azından telafi etmek için, biraz gayret göster.

Mesela;

20 senedir hesap soramadın ama,

bari son 5 ayında, yolsuzlardan hesap sor.

Mesela;

Hazır EYT çıkmışken, Nebati Bakanı emekli et.

Merkez Bankası Başkanını emekli et.

Beş maaşlı danışmanlarını emekli et.

Mesela;

Hiç olmazsa, şu son beş ayında,

partinin değil, milletin cumhurbaşkanı olmaya çalış.

Değerli milletvekilleri;

Biliyoruz ki, ne söylesek, ne tavsiye etsek nafile…

Çünkü bu süreçte, her geçen hafta, daha iyi anlıyoruz ki;

iktidar, kalan son aklını da,

koltuk elden gidecek telaşıyla, kaybetmiş durumda…

Sanıyorlar ki;

Eğer her an, her saniye, her dakika konuşurlarsa;

belki milletimizi ikna edebilirler…

Ama işin en trajikomik tarafı ne, biliyor musunuz?

Konuştukça, saçmalıyorlar.

Konuştukça, dibe batıyorlar.

Konuştukça, daha da rezil oluyorlar.

Nitekim;

EYT’nin ne olduğunu, daha geçen hafta keşfeden,

kabinenin ışıltılı şahsiyeti, Nebati Bakan;

şimdi de, ÖTV ile tanıştı.

Çıkmış olduğu bir televizyon programında dedi ki;

“ÖTV indirimi isteyene; ‘araç bulabildin mi?’ diyorum.

‘Yok’ diyor.

Ben de; ‘bulamadığın arabanın, niye ÖTV’sini indirelim diyorum.”

Yani, “Şakacı Şirin” diyor ki;

ÖTV’yi indireceklermiş de,

araba kıtlığı çektiğimiz için indirmiyorlarmış…

Yaaa, görüyor musunuz?

Buram buram liyakat kokan, akıl dolu bir açıklama daha…

Üstelik ,Nebati Bakan yalnız da değil.

Patronu Bay Kriz’le birlikte, adeta Edi’yleBüdü gibiler.

Kendisi de çıktı ve dedi ki;

“Türkiye’nin 20 yılı, ücretli çalışanların,

enflasyon karşısında en güçlü olduğu,

asla ezilmediği yıllar olarak, tarihe geçti.”

Aynen böyle dedi…

Ne diyelim?

Allah, akıl, fikir, izan versin.

Değerli arkadaşlarım;

Bay Kriz ve arkadaşları,

sanal iktidarlarının, fantastik dünyasında yaşayadursun;

biz, bıkmadan, usanmadan,

milletimizin ve memleketimizin, gerçeklerini konuşacağız.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta,

Bay Kriz, sözde lütuflarını milletimizle paylaştı.

Daha önce, yüzde 25 olarak açıkladığı,

memur ve emekli maaş artışını, yüzde 30’a çıkardı.

Peki bunu neye göre yaptı?

Kimse bilmiyor.

Niye en başında yapmadı?

Kimse bilmiyor.

Hangi hesaba dayandırdı?

Onu da kimse bilmiyor.

Sayın Erdoğan;

“Yersen” siyasetiyle, devlet yönetilmez.

Devlet yönetmek, ciddiyet ister, ciddiyet!

Öyle keyfinize göre konuşamazsınız.

Öyle canınızın istediği gibi davranamazsınız.

Öyle bahis oynar gibi, milletin geleceğiyle oynayamazsınız.

Madem, yüzde 30 artış yapma imkânın vardı;

neden önce, yüzde 25 açıkladın?

Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi?

Milletimize, yoklama mı çektin?

Memura emekliye, kupon mu yaptın?

“Önce bir yüzde 25 deneyelim,

millet yerse, öyle devam ederiz.” mi dedin?

“Yemezse, yüzde 30’a çekeriz.” mi dedin?

Neye göre, yüzde 30 açıkladın?

Yüzde 30’luk artış,

acaba memur ve emeklilerimizin, refah kaybını,

telafi ediyor mu, hiç merak ettin mi?

Biliyorum, sen hesaptan kitaptan, pek anlamazsın ama;

ben yine de sana, bir hesap yapayım…

2022 yılında, çalışanlar, yüksek enflasyon nedeniyle,

ciddi bir refah kaybına uğradılar.

Altı ayda bir enflasyon farkı verilmesi ise,

bu kaybı telafi etmeye, maalesef yetmiyor.

Hele de, enflasyon farkını,

TÜİK’in makyajlı enflasyonuna göre hesaplarsan,

refah kaybı, hiç mi hiç telafi olmuyor.

Hadi diyelim ki;

Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu, TÜİK’i ciddiye aldık.

O zaman da;

Sadece, 2022 yılındaki refah kaybını, telafi etmek için,

Ocak ayındaki, memur ve emekli maaş artışının,

yüzde 26 olması gerekiyordu.

Tabii bir de, bunun üzerine,

2023 yılında oluşacak enflasyonun,

en az yarısını koymamız gerekiyordu.

TÜİK yerine, İstanbul Ticaret Odası’nın enflasyon rakamlarını,

dikkate aldığımızda ise;

Bu rakamın, sadece 2022’deki refah kaybının telafisi için,

yüzde 43 olması gerekiyordu.

Üstelik, 2023 enflasyonunun yarısını da, daha eklemedik…

Yani;

hesabı bu şekilde yaptığımızda;

memur ve emekliler için, Ocak ayında yapılacak maaş artışının,

hiç olmasa, en az, yüzde 55 olan,

asgari ücret artışı kadar olması gerekiyordu.

Ez cümle;

Gördüğü rüyanın ve yaptığı hamasi konuşmaların aksine, Sayın Erdoğan,

esnafı, memuru, kamu işçisini,

çiftçiyi, emekliyi, öğrenciyi,

kadını, genci, çocuğu,

kısaca, milletimizin her bir ferdini,

özellikle bu ucube sisteme geçtiğimizden beri,

her yıl, enflasyonun altında ezdiriyor.

Zaten zar zor geçinen insanımızı,

her gün, daha da fazla, sefalete mahkum ediyor.

Her gün, daha da fazla, yoksulluğa itiyor.

Her gün, daha da fazla, açlıkla sınıyor.

Ve üstüne üstlük;

Hiç utanmadan, hâlâ milletimize, masal anlatmaya devam ediyor.

Hâlâ, kendini kandırmaya devam ediyor.

Hâlâ, şarkılı, türkülü, sahne şovlarına devam ediyor…

Amaaa artık, çok az kaldı Sayın Erdoğan!

Milletimizin çilesinin bitmesine, emin ol, çok az kaldı.

İYİ Parti iktidarına, çok ama çok az kaldı!

Uzuuun ince bir yoldasın,

gideceksin, sandık gelince.

Acınacak bir haldasın,

gideceksin, sandık gelince!

Artık yolun sonu göründü;

O sene, bu sene!

Aziz milletim;

Gün geçtikçe derinleşen krizler,

hayatımızın, dört bir yanına yayılıyor.

Her geçen gün, bir öncekini aratırken,

âdeta zincirleme bir şekilde, yeni krizler de kapıda bekliyor.

Mesela;

ekonomimizdeki tahribat,

eğitimde de, yeni krizlere sebep oluyor.

Nasıl mı?

Size bir örnek vereyim:

Ülkemizde, yaklaşık 1 milyon 500 bin öğrencimize, hizmet eden,

400 bin öğretmenimiz için, istihdam oluşturan,

ve aileleriyle birlikte, 1 milyon 600 bin insanımızın,

geçimini sağlayan, özel okullar;

ciddi bir mali krizle, maalesef karşı karşıya…

Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında, tam 1100 özel okul,

yaşadıkları bu mali kriz sebebiyle, kapandı.

Tabiki bu durumdan, en çok etkilenenler de,

o okullarda çalışan, öğretmenlerimiz oldu…

Ak Parti iktidarı yüzünden,

hayatı, atanamama kaygısıyla geçen,

birikimi, saçma sapan politikalarla harcanan,

mesleği de, inatla itibarsızlaştırılan öğretmenlerimiz;

bu sefer de, yine iktidarın beceriksizliği yüzünden,

işsizliğe mahkûm edildi.

Sadece bu kadar mı?

Maalesef değil.

Yaşanan krizden etkilenip, işsiz kalmasalar bile;

zaten hâli hazırdaki uygulamada,

2014 yılında, iktidar eliyle çıkartılan bir yasa nedeniyle,

devlet okullarında görev yapan, meslektaşlarına göre,

oldukça düşük ücretlerle çalışıyorlar.

Yani, özel okullarda çalışan öğretmenlerimiz;

“Eşit işe eşit ücret” ilkesinden bile, maalesef yararlanamıyorlar.

Şimdiyse, yeni yılla birlikte,

özel okul ücretlerine, yüzde 65 zam yapılacağı öngörülüyor.

Peki öğretmenlerimizin maaşları ne olacak?

Ben söyleyeyim.

Enflasyon karşısında, zaten oldukça yetersiz kalan,

yüzde 30’luk artışı bile alamayacaklar.

İşte bu nedenle, İYİ Parti olarak biz de;

bu sorunu çözmek için;

hem, özel okullarda çalışan öğretmenlerimizi,

hem velilerimizi, hem öğrencilerimizi,

hem de, özel okul sahiplerini gözeterek;

5 Ocak tarihinde, yüce meclisimize, bir kanun teklifi verdik.

Teklifimiz hayata geçerse;

Devletin, özel okul öğretmenlerinden aldığı,

SGK primi ve vergilerinin, yüzde 50’si,

devlet tarafından karşılanacak.

Böylece;

Özel okullardaki öğretmenlerimize de;

devlet okulları seviyesinde ücret ve sosyal yardımlar sağlanarak,

öğretmenlerimizin, enflasyonun altında maaş almasının, önüne geçilecek.

Ayrıca;

Hem, velilerin üzerindeki yükün, bir nebze de olsa, hafifletilmesi için;

Hem de, atama bekleyen öğretmenlerimize, çalışma imkânı sağlanması için;

özel okullardaki KDV’nin de, tamamen kaldırılmasını öneriyoruz. 

Bu vesileyle, kanun teklifimize,

Başta Ak Parti ve küçük ortağı olmak üzere,

meclisteki tüm partilerin, desteğini bekliyoruz.

Değerli meslektaşlarım;

Bugün ülkemizde, ne yazık ki, devleti yönetenler;

Sizleri, devlet okullarına atayamadıkları yetmezmiş gibi;

özel okullarda, huzurla çalışmanızı da sağlayamıyorlar.

Ama hiç merak etmeyin!

Mesleğimizin itibarını yükseltecek, ve sizleri her alanda eşitleyecek, bir İYİ Parti var!

Sizi hiçbir zaman ayırmayacak, ayrıştırmayacak, ve bölmeyecek, bir İYİ Parti var!

Çoktaaan hak ettiğiniz, 100 bin atamayı, bir an önce gerçekleştirecek, bir İYİ Parti var!

Bugün ülkemizde, ne yazık ki, devleti yönetenler;

üzerlerine düşen görevleri, yerine getirmiyorlar.

Ama hiç merak etmeyin;

Türkiye’yi hakkıyla yönetecek, bir İYİ Parti var!

Bugün ülkemizde, ne yazık ki, devleti yönetenler;

Biz dertleri haykırmadan,

sorunları yüzlerine vurmadan,

geliştirdiğimiz çözümlerimizi ortaya koymadan, iş yapamıyorlar.

Ama hiç merak etmeyin;

Vizyonuyla, projeleriyle, liyakatli kadrolarıyla, gümbür gümbür gelen,

Ve bu beceriksizliği, ilk seçimde sandığa gömecek, bir İYİ Parti var!

Hiiç kusura bakma Sayın Erdoğan!

Sen sürekli masal anlatıyorsun, biz gerçekleri konuşmaya geldik!

Sen sürekli başımıza dert açıyorsun, biz dertleri çözmeye geldik!

Sen kırıp dökerek gidiyorsun,

biz ise, zengin, güçlü ve mutlu bir Türkiye’yi kurmaya geldik!

Aziz milletim;

Türk kültürü, dinamik ve yüksek bir kültürdür.

Türk kültürü, kadim tarihimizin izini taşıyan, kutlu bir mirastır.

Türk kültürü, varlığını her koşulda sürdürebilen,

farklılaşan koşullara, uyum sağlama becerisi gösteren,

bir medeniyet yolculuğudur.

Tarihimizdeki göçebelik özelliğimiz;

bize, kimliğimizi kaybetmeden,

yabancı kültürlerle, temas kurma özelliğini kazandırmıştır.

Bugün de, Türk Milleti;

özellikle ekonomik sebeplerle,

başta Avrupa olmak üzere, yurt dışına yerleşmiş,

yaşadığı ülkelerin koşullarına, uyum sağlayarak,

öz kimliğini kaybetmeden,

o ülkelerin, sosyal ve ekonomik hayatlarında,

söz sahibi olma noktasına gelmiştir.

Bugün;

Gerek, iş gücü anlaşması çerçevesinde,

gerekse de, Türkiye’nin dış ticaret açılımlarıyla,

yatırımlar yapan, fabrikalar işleten, okullarda okuyan,

akademisyen, doktor, mühendis çıkıp,

bir çok alanda başarılı olmuş,

4 kuşağı kapsayan, 7 milyondan fazla insanımız,

yurt dışında yaşıyor.

Bu insanlarımızın çoğu,

uzun süredir, yurt dışında olmalarına rağmen;

gönüllerinde, vatanımıza duydukları bağlılığı ve sevgiyi,

hâlâ derinden hissediyorlar.

Bu durumdan dolayı da;

yaşadıkları ülkelere, tam uyum sağlamış olmalarına rağmen;

asimile olmamak için,

dillerine, dinlerine ve kültürlerine sahip çıkan duruşlarıyla,

geniş bir kurumsal altyapı,

ve toplumlararası bir köprü vazifesi görüyorlar.

Anavatanın gönül elçileri olarak, büyük gayret sarf ediyorlar.

Bulundukları toplumların, artık vazgeçilmez bir parçası olan kardeşlerimiz;

zaman zaman beliren, ırkçılık ve ayrımcılık gibi sıkıntılar karşısında ise,

aklı selimi gözeterek, kendi haklarını savunuyorlar.

Bu vesileyle;

Mölln’de, Solingen’de ve Hanau’da, ırkçı saldırılara maruz kalan,

ve NSU cinayetlerinde katledilen vatandaşlarımızı,

saygıyla anıyor;

yakın zamanda yitirdiğimiz,

sevgi, saygı ve barış abidesi, Mevlüde Genç annemize de,

Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.

Cenabıhak, mekânlarını cennet etsin…

Bütün bu var olma gayretinin haricinde;

Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın, birçok önemli sorunu var.

Mesela;

Yaşadıkları ülkede, temsil sorunları var.

Çifte vatandaşlık sorunu var.

Mesela;

Hukuki sorunları var.

Katılım ve entegrasyon sorunları var.

Mesela;

Ayrımcılık ve dışlanma sorunları var.

Yabancı düşmanlığı sorunları var.

Bu kardeşlerimiz, hayatlarını sürdürmek ve ülkelerine döviz kazandırmak için,

âdeta gönüllü bir sürgüne talip oldular.

Çok ağır şartlarda çalıştılar.

Orada çalışıp, hem yaşadıkları ülke ekonomisine,

ama en çok da, kendi ülkelerinin ekonomisine, büyük katkı sağladılar.

Zor koşullara göğüs geren, fedakâr vatandaşlarımız;

Memleketlerine duydukları sevgiden, zerre taviz vermediler.

Milletimize bağlılıklarını, asla koparmadılar.

Sıla ve gurbet arasında, vatan sevgisini, memleket sevgisini,

hep yüreklerinde yaşattılar.

Kimliklerini, hep korumaya çalıştılar.    

Bu yüzden, onları, sadece döviz kaynağı olarak göremeyiz.

Onları, yaşadıkları ülkelerdeki sorunlarıyla, baş başa bırakamayız.

Çünkü onlar, bizim gurbetteki gönül ve kültür elçilerimiz.

İşte o nedenle, bugün;

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın dertlerini,

Milletin Evi’ne taşıyoruz.

Bu hafta, Milletin Kürsüsü’nde,

Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın, sesini duyurmak üzere,

Özlem Uğur kardeşimizi ağırlıyoruz.

Kendisini, kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Özlem Hocam;

Söz de, kürsü de sizindir!

Teşekkür ediyorum ….

Değerli arkadaşlarım;

Ak Parti iktidarı, sadece ülkemizde yaşayan vatandaşlarımız için değil;

yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için de,

sadece kendi siyasi çıkarlarını düşünerek hareket ediyor.

Elini değdiği her yere bulaştırdığı,

yolsuzluğu, haksızlığı, hukuksuzluğu,

diaspora siyasetine de bulaştırıyor.

Sözüm ona, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza,

hizmet etmek amacıyla kurulmuş olan;

Yunus Emre Enstitüleri, Maarif Vakfı,

Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi kurumlar,

yandaşlara, istihdam alanı olarak kullanıyor,

Ve adeta Ak Parti’nin, bir dış politika aracı olarak, vazife görüyor.

Hatta, vize işlemleri gibi, kurumsal işlemler bile,

yandaş şirketlere, ihale ediliyor.

Ak Parti iktidarı, 20 yıl boyunca,

yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hayatını,

bir nebze olsun, rahatlatmak yerine;

Avrupa’da bulunan, tüm sivil toplum kuruluşlarına,

siyaseti sokmayı tercih etti.

Sivil toplum kuruluşlarını, âdeta parti bürolarına dönüştürdüler.

Avrupa toplumu ile, siyasi, sosyal ve kültürel ilişki kurulmasını sağlayamadılar

Avrupa ülkeleri ile, suni krizler oluşturup,

Avrupa Türklerini, bu krizde, aparat olarak kullandılar.

Hatta Türkiye’deki kutuplaşma ve kamplaşma atmosferini,

aynen alıp, Avrupa’ya taşıdılar.

Dolayısıyla, bugün geldiğimiz noktada;

Ak Parti’nin, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için,

dişe dokunur hiçbir politikası yoktur.

Çünkü;

Ak Parti’nin nazarında, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın,

Ak Parti’nin siyasi hedefleri doğrultusunda,

kullanışlı oldukları sürece, bir değerleri vardır.

Yani;

Ak Parti iktidarı için, yurt dışında yaşayan insanlarımız,

koltuklarını korumak uğruna araçsallaştırılan,

bir siyasi istismar aracından başka bir şey değildir.

İşte tam da bu nedenle,

İYİ Parti olarak biz, yurtdışındaki vatandaşlarımızın meselelerini,

Türkiye´deki meseleler ile, aynı ölçüde ciddiye alıyoruz.

Bu ciddiyetimizin, bir göstergesi olarak da,

hem sizlere, hem de yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza,

bir müjde vermek istiyorum:

Önümüzdeki dönemde,

milletimize sunacağımız seçim beyannamemizin haricinde,

yurtdışındaki vatandaşlarımıza yönelik,

ayrı bir seçim beyannamesi daha hazırlayacağız.

Bugün buradan, sizlerle,

bu beyannamede yer alacak başlıkların,

bir kısmını paylaşmak istiyorum.

İYİ Parti iktidarında;

Yurt dışındaki vatandaşlarımıza, hizmet eden kurumlar arasındaki,

koordinasyonun sağlanmasıyla ilgili,

bir alt yapı çalışmasını ivedilikle başlatıp,

Türk Dünyası Bakanlığı haricinde,

gerekli görüldüğü takdirde,

Yurt Dışı Türkler Bakanlığı’nın oluşturulmasını,

ya da mevcut bir bakanlığın, bu bağlamda genişletilmesini sağlayacağız.

Ak Parti’nin son dört yılda,

yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın,

elinden aldığı hakları,

vatandaşlarımıza geri iade edeceğiz.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, geçmişte,

daha az emeklilik borçlanması bedeli ödeyip,

daha fazla emekli maaşı alırken;

maalesef bugün, Türkiye’de emekli olma hakkından faydalanmak için,

SGK’dan BAĞKUR’a, geçiş yapmak zorunda kalıyorlar.

Yani daha fazla ödeyip,

daha düşük emeklilik maaşı almak zorunda kalıyorlar.

İYİ Parti olarak biz, bu düzenlemeyi değiştirerek,

yurt dışı çalışma sürelerinin borçlandırılıp,

Türkiye’de emekli olma hakkının da,

tekrar SGK üzerinden gerçekleşmesini sağlayacağız.

Ayrıca;

Devletlerarası sosyal güvenlik anlaşmalarının, güncellenmesini,

ve bu bağlamda,

Yurt Dışı Provizyon Aktivasyon Sağlık Sistemi uygulamasındaki, sıkıntıların giderilerek,

özellikle Almanya´daki vatandaşlarımızın, izinleri süresince,

bütün sağlık hizmetlerinden, faydalanabilmelerini sağlayacağız.

İYİ Parti iktidarında;

Sivil toplum kuruluşlarının üzerindeki, siyasi baskıyı ortadan kaldıracak,

ayrımcılıkla mücadele ve eşit vatandaşlık hakkı için,

vatandaşlarımıza, gerekli kurumsal desteğin, verilmesini sağlayacağız.

Özellikle STK´lar ve vatandaşlarımızla, doğrudan iş birliği yaparak,

kurumsal çalışmaları güçlendireceğiz.

Yurt dışında, özellikle de Avrupa’da yaşayan gençlerimizin,

ülkemiz ile olan bağlarını, entelektüel düzeyde koruyabilmeleri için,

gerek dil eğitiminde, gerekse de, akademik çalışmalar bağlamında,

başta Türk Alman Üniversitesi olmak üzere,

eğitim kurumlarımızı çeşitlendireceğiz

Tüm bunların haricindeyse, İYİ Parti iktidarında;

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem içerisinde,

Yurt dışının, ayrı bir seçim bölgesi olmasını sağlayacağız.

Nerede bir Türk varsa,

orada doğan güneşi selamlamak için çıktığımız, bu kutlu yolda;

amacımız bir, kalplerimiz bir, inancımız bir…

Göz göze olamasak da, gönüllerimiz bir.

Gölgesinde serinlediğimiz bayrağımız bir.

Bereketli topraklarımız, cennet vatanımız bir.

Hiç şüpheniz olmasın;

Tüm bu sorunları el ele, omuz omuza vererek çözeceğiz.

Ne Anavatan’da, ne de yurt dışında,

insanlarımızın, başını öne eğmeye çalışanlara,

asla müsaade etmeyeceğiz!

Atatürk’ümüzün de söylediği gibi;

“Yüksel Türk!

Senin için yüksekliğin hududu yoktur!

İşte parola budur!”

Aziz milletim;

Cumhuriyetimizin ikinci asrının şafağında,

dünya hızla değişiyor.

Bu değişime, ayak uyduramayan devletler,

dünya sahnesinde, birer birer geri plana düşerken;

değişimin öncüsü olan devletler ise,

yükselmeye devam ediyor.

Bu kritik dönemeçte, bazı önemli soruları,

biz de milletçe, kendimize sormak zorundayız:

Türkiye Cumhuriyeti, yeni asrında, yola;

demokrasiden korkan,

fikirlerden korkan,

millet iradesinden korkan,

otoriterleşmiş bir iktidar ile mi, devam edecek?

Yoksa;

Modernleşme yolculuğuna,

demokrasiyi,

hukukun üstünlüğünü,

kuvvetler ayrılığını,

denetimi, şeffaflığı ve hesap verilebilirliği,

içselleştirmiş bir iktidar ile, güçlenerek mi, devam edecek?

Türkiye Cumhuriyeti, yeni asrında;

İmzaladığı sözleşmelere rağmen, AİHM kararlarını uygulamayan;

İç hukukta, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımayan;

Yargıyı da, siyasetine sopa yapan, vesayetçi bir iktidar ile,

demokrasi liginde, küme mi düşecek?

Yoksa;

Tam ve kâmil bir demokrasiyle,

anayasal bir hukuk düzeniyle,

Yaratıcı ve sürdürülebilir bir kalkınma hamlesiyle,

hak ettiği seviyelere mi yükselecek?

Ez cümle;

Türkiye Cumhuriyeti, yeni asrında;

Tarih mi yazacak, yoksa tarih mi olacak?

Milletçe cevabını vermemiz gereken,

temel soru işte budur.

Hiç şüphesiz ki biz, İYİ Parti olarak;

Türkiye Cumhuriyeti’ne, yeni asrında;

Milletimiz için, bir demokrasi destanı yazdırmaya geliyoruz!

İnsanımız için, bir hürriyet mücadelesini, taçlandırmaya geliyoruz!

Tıpkı 1923’te olduğu gibi;

bir büyük başarı hikayesini, tüm dünyaya anlatmaya geliyoruz!

Değerli dava arkadaşlarım;

Bu yoldaki en önemli adımlarımızdan biri de,

Avrupa Birliği ile yürüttüğümüz ilişkiler olacak.

Çünkü bizim için;

Türkiye’nin, Avrupa Birliği ile yürüttüğü ilişkiler,

bir küresel rekabet gücü meselesidir.

Dolayısıyla bu ilişkiler, Türkiye için;

Cumhuriyet değerlerimizin yaşatılması,

Demokrasi standartlarının yükseltilmesi,

Millî güvenliğimizin korunması,

Ekonomik refahımızın ve sosyal ilerlemenin, sağlanması meselesidir.

İşte bu sebeplerle, İYİ Parti iktidarında;

Avrupa Birliği’yle olan ilişkilerimizi,

memleketimizin geleceğine odaklı,

millî menfaatlerimize odaklı,

milletimizin taleplerine odaklı,

bir dış politika ekseninde geliştireceğiz.

Bu doğrultuda temel önceliğimiz;

Ülkemizin, başta Avrupa Birliği olmak üzere,

ortak değer ve menfaatler çerçevesinde şekillenen,

mevcut ittifaklarını koruyup, geliştirmek,

ve bu ölçütler üzerinden şekillenen,

daha kalıcı ve sahici ittifaklara, dahil olmasını sağlamak olacak.

Çünkü bugünün dünyasında,

ülkelerin gücü, ittifak yapabilme yetenekleri ile ölçülüyor.

Ülkelerin uluslararası alanda karşılaştıkları, risk ve maliyetleri azaltan,

devletlerin itibarını ve caydırıcılıklarını arttıran ittifaklar;

artık birer diplomatik araç olarak kullanıyor.

İşte o nedenle, biz de;

Türkiye’nin, Ak Parti döneminde zafiyete uğratılan,

bu stratejik özelliğini güçlendireceğiz.

Elbette bu hedefin, iç politikaya dair yansımaları da olacak.

Bu doğrultuda, İYİ Parti iktidarında,

hukukun üstünlüğünü tesis etmek,

temel özgürlükleri, kalıcı hale getirmek,

insan haklarını, evrensel standartlara kavuşturmak,

ve sonuçta, gelişmiş bir demokrasi kültürünü, ülkemizde yaşatmak,

en önemli önceliklerimiz olacak.

Ve biz biliyoruz ki;

Türkiye’yi uluslararası alanda güçlendirip, hak ettiği seviyeye taşımak,

bu değerleri yansıtan, reformlar ile mümkün olabilir.

Geçmişte, hem Avrupa Birliği ülkeleri,

hem de Ak Parti iktidarları, bu ilişkilerde yalpaladı.

Çok önemli hatalar yapıldı.

Bu durum da, sadece Avrupa’daki Türkiye karşıtlarına,

ve Türkiye’deki Cumhuriyet, demokrasi ve birlik karşıtı eğilimlere yaradı.

Elbette, Avrupa Birliği hedefi önündeki tek engel,

Türkiye’nin, demokrasiden uzaklaşması değil.

Türkiye’ye karşı yapılan haksızlıkları da, unutmuş değiliz.

Avrupa ülkelerinin, Türkiye’ye karşı, adil ve objektif davranmadığı gerçeğini,

asla görmezden gelemeyiz.

Türklere düşman liderlerin ve lobilerin var olduğu gerçeğini,

asla yadsıyamayız.

Bunlar, geçmişte olduğu gibi,

gelecekte de, Türkiye’nin karşısında yer almaya,

teröre destek çıkmaya, ülkemize tuzaklar kurmaya devam edecek.

Ama unutulmasın ki;

Avrupa’da, düşmanımız olduğu kadar, dostlarımız da var.

Türkiye’nin dostluğunun, değerini bilmeyen, akılsızlar olduğu gibi,

Türkiye’nin AB üyeliğinin, her iki taraf için de, kazançlı olduğunu görebilecek kadar,

akıllı ve vizyon sahibi insanlar da var.

Biz Türkiye’nin, batı ve doğu arasında uyumu sağlayacak,

en önemli denge olacağına inanıyoruz.

Ancak maalesef, bugünkü iktidar;

Türkiye’yi, bu özgün ve stratejik konumundan,

tamamıyla uzaklaştırdı.

Son 20 yılda yaşadıklarımızın tecrübesiyle, sabittir ki;

Sayın Erdoğan ve arkadaşları tarafından,

beceriksizce yönetilen bir ülkenin,

Avrupa Birliği üyesi olması mümkün değil.

Çünkü;

Cumhuriyet değerlerimizden haz etmeyen,

demokrasiye inanmayan,

kurumlarımızın bağımsızlığına, saygı duymayan,

temel özgürlükleri sürekli aşındıran, ucube bir yönetim anlayışının,

AB ile ilişkilerimizi, ilerletmesi mümkün değil.

Hatta, bırakın ilişkileri ilerletmeyi,

bu liyakatsiz ekip, AB ile ilişkilerimizde,

ülkemizin haklarını ve milletimizin çıkarlarını, korumaktan bile aciz…

Nitekim, bunun en yakıcı örneğini, sığınmacılar konusunda yaşadık.

Yaşamaya da devam ediyoruz…

Sığınmacılar konusunda, Avrupa ülkelerinin takındığı tavır, sürdürülebilir değildir.

Biz İYİ Parti olarak, Ak Parti’nin yapamadığını yaparak,

AB ülkeleri ile mutabakata varıp, bu adaletsiz bakışı düzelteceğiz.

Geri gönderme anlaşmasını da,

gerekirse yeniden gözden geçireceğiz.

Değerli arkadaşlarım;

Hâlbuki;

Avrupa Birliği ile ilişkiler, ülkemiz için her zaman;

tüm iktidarların sürdürdüğü, stratejik bir devlet politikası oldu.

Hatta Ak Parti de, iktidarının ilk yıllarında,

bu devlet politikasını sürdürmeye çalıştı.

Ancak hemen her konuda olduğu gibi,

bu konuda da, çırak çıkmayı başardılar.

Çünkü, Sayın Erdoğan ve iktidarları;

Türkiye için, hukuki ve demokratik adımları içeren, Avrupa Birliği normlarını,

kişisel hesapları için kullandılar.

Vesayeti yıkma bahanesiyle, sığındıkları standartları;

vesayetin kendisine dönüştükleri an, bir kenara attılar.

Yani aslında, Avrupa Birliği’ni,

memleketi parti devletine çevirme emellerinin,

üzerini örtecek, bir süs perdesi yaptılar.

Nitekim, bu emellerinin bir neticesi olan,

Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin sonuçlarını,

bugün hep birlikte yaşıyoruz.

Türkiye’nin, potansiyelini hayata geçirmesindeki, en büyük engelin,

bu ucube sistem olduğunu, hep birlikte görüyoruz.

Geçtiğimiz 5 yılda;

Ekonomideki tahribatı, adaletteki yozlaşmayı, dış politikadaki tutarsızlığı,

hep birlikte, her alanda hissediyoruz.

İşte o nedenle biz;

İnatla ve ısrarla, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz!

Çünkü;

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte;

Türkiye’yi, şahsım devletinden kurtarıp,

hukuk devletine dönüştürecek,

yargıyı da, siyasetin gölgesinden çekip çıkartacağız.

Çünkü;

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte;

Kuvvetler ayrılığını yeniden tesis edecek,

Kurumlarımızı, şeffaf ve denetlenebilir hâle getireceğiz.

Çünkü;

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte;

Medyayı, devleti denetleyen, 4’üncü kuvvet olarak kabul edecek,

özgürce çalışması için, anayasal güvence sağlayacağız.

Çünkü;

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte;

hırsızlara madalya, yerine kelepçe takacağız.

Suç şebekelerini çökertecek,

Ekonomimizi, kara para tüccarlarından ayıklayıp,

ülkemizi, “Gri Liste” utancından kurtaracağız.

Çünkü;

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte;

Kanunlarımızı, evrensel insan hakları sözleşmesine göre kurgulayacak,

“hak ve özgürlük gasplarına” son vereceğiz.

Ve tüm bunları, birileri dayatıyor diye değil;

doğru olduğuna inandığımız için yapacağız.

Zenginleşmenin yolunun, demokrasiden geçtiğini, bildiğimiz için yapacağız.

Kerim devlet anlayışımıza, Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine,

sıkı sıkıya bağlı olduğumuz için yapacağız.

Şunu hiç kimse unutmasın ki;

Türk Milleti’nin, asırlar boyu süregelen devlet geleneğinde,

demokrasi, adalet ve liyakat, bir başucu kaynağı olmuştur.

Bu sebeple bugün, Avrupa’nın değerler siteminde, öne çıkan bu kavramlar,

bizler için ancak, özümüze dönüşün bir ifadesidir.

İşte o nedenle, İYİ Parti olarak biz, diyoruz ki;

Türkiye, birileri dayatıyor diye çağdaş ve Avrupalı değildir.

Türkiye, Avrupa’nın ta kendisidir!

Buradan açıkça ilan ediyoruz!

Önümüzdeki seçimlerde;

Türkiye’nin, bir kabile devleti olmadığını,

Türklerin, istibdata asla boyun eğmeyeceğini,

Ve Türkiye’nin, dünyadaki haklı yerini yeniden aldığını,

tüm dünyaya ilan edeceğiz.

Değerli dava arkadaşlarım;

Şunu hiçbir zaman unutmayın ki;

İYİ Parti’yi milletimiz kurdu, biz de tabelaları astık.

Bu yüzden;

Bize uzanan kollar, bize bağlanan umutlar,

ve bizim için edilen dualar karşısında,

vakit kaybetmeye hakkımız yok.

Başkaları kum havuzlarında oyalanadursun,

bizim küçük hesaplarla oyalanma lüksümüz yok.

Önümüze kimler dikilirse dikilsin,

başarmaktan başka seçeneğimiz yok!

Hürriyete, adalete ve fazilete aşık vatan evlatlarıyla,

en ücra köyden, en büyük şehirlere kadar,

ülkemizin dört bir yanında,

gözümüzü kırpmadan çalışacağız!

Dönüşü olmayan bu medeniyet yolunda,

Durmayacağız,

Yılmayacağız,

Yorulmayacağız!

Hakkın da, sözün de, devletin de sahibi, yeniden milletimiz olana kadar,

Vazgeçmeyeceğiz!

Vatanımıza duyduğumuz sonsuz aşkla,

Atamızın büyük vizyonuyla,

Milletimizden emanet aldığımız kutlu iradeyle,

Cumhuriyetimizin yeni asrında, tarih yazacağız!

Hiç merak etmeyin;

O sandık geldiğinde;

İYİ Parti, vatanımızın üzerinde,

bir umut güneşi gibi, tüm ihtişamıyla doğacak.

Çünkü;

O sene, bu sene!

Parolamız Vatan; İşareti namus!

Pusulamız Devlet; İğnesi Millet!

Kahrolsun istibdat; Yaşasın hürriyet!

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.

Editör: TE Bilisim