2023 yılının Ekim ayında ilk kitabımız “Köşedeki Hayat” baskıdan çıkmış, okuyucu ile buluşmuştu.
“Köşedeki Hayat” bizim bile tahmin edemediğimiz kısa bir zaman zarfında tükenip ikinci baskı yapılınca ikinci bir kitap yazmanın artık bir mecburiyet olduğunun farkına vardık.
“İkinci kitabın ismi ne olsun?” sorusuna cevap ararken bir toplantı sırasında bir araya geldiğimiz başarılı bir belediye başkanı “-Yüksel abi duruma göre sen kitap yazmaya devam edeceksin, bana sorarsan ikinci kitabın isminin mutlaka “Eskimeyen yazılar” olması gerekiyor” dedi.
Belediye başkanı dostumuza “-Bu kanaate nereden vardın?” diye sorduğumuzda “-Sizin en sadık okuyucularınızdan birisi de benim her sabah telefonuma gelen yazınızı büyük bir keyif ile okuyorum, Yazılarınız geçmişten geleceğe bir köprü oluşturuyor, Yazılarınızı okuduğumuzda 1970’li yılların Türkiye’sinde nasıl sıkıntılar varsa aynı sıkıntılar şimdi de var, O zamanda enflasyon yüksekti, Faizler yüksekti, hayat pahalılığı vardı şimdi de aynı durum söz konusu dolayısı ile değişmeyen Türkiye gerçeklerini anlatan yazılarınızın buluşacağı kitabın ismi de mutlaka “Eskimeyen Yazılar” olmalı” şeklinde bizi de şaşırtan bir cevap vermişti.
Bu sohbet sonrasında tahmin edileceği gibi ANAYURT yayınlarından çıkan ikinci kitabımızın ismi “Eskimeyen Yazılar” oldu.
Bizim yazılarımızı okuyanlar bilirler.
Yedi çocuklu , tek maaşlı bir memur çocuğu olarak o günlerde daha çok yaşadığımız ekonomik sıkıntıları yetmişli yıllardan alıp içerisinde bulunduğumuz günlere kadar getirmeye ve karşılaştırma yapmaya çaba gösteririz.
1970’li yıllarda Türkiye’de yüksek faiz vardı
Bugünde faiz yüksek
1970’li yıllarda Türkiye’de enflasyon yüksekti
Bugünde enflasyon olağanüstü yüksek.
1970’li yıllarda Türkiye’de esnaf-sanayici-vatandaş krediye ulaşamıyordu.
Bugünde krediye ulaşmak mümkün değil.
1970’li yıllarda Türkiye dışarıdan sıcak para arıyordu.
Bugünde Mehmet Şimşek kapı kapı dolaşıp sıcak para arıyor.
Söz konusu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Aradan geçen 50 yıldan fazla zaman diliminde değişenler elbette var.
300 olan milletvekili sayısı önce 450 sonra 600 odu.
O günden bu zamana kadar milletvekilliği bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapan çok sayıda siyasetçi bugün hayatta yok.
Değişim daha çok o noktada.
1970’li yıllarda milletvekilliği-bakanlık-başbakanlık-Cumhurbaşkanlığı yapanların oğulları-kızları şimdi de torunları aynı koltuklarda siyaset yapıyorlar.
Ancak bazı konularda 1970’li yıllara haksızlık yapmamak lazım.
O yıllarda yurt dışına çıkmak için vize yoktu.
Rahmetli babam bir memur maaşı ile hem yedi çocuğu okutmuş, üstüne üstlük birde üzerine ev yapılacak büyüklükte arsa alabilmişti.
İşsizlik bugüne göre daha azdı.
Vs.vs.vs.
Meseleye böyle bakınca 50 yıldan fazla bir zamandır Türkiye’yi daha doğrusu Türkiye’deki sorunları hiç değiştirmeden yola devam eden siyaset makamını tebrik etmemiz gerekiyor.
Siyaset makamı 86 milyon vatandaşı varlıkta eşit hale getiremedi ancak yoklukta ipe dizer gibi hizaya getirdi.
Siz bakmayın siyaset kurumunun süreci Eski Türkiye-Yeni Türkiye şeklinde sınıflandırmasına.
Şöyle geçmişin hesabını yaptığımızda şartların nerede ise aynı olduğunu ama daha fazla yoksullaştığımızı çok net bir şekilde göreceğiz.
Nasrettin hoca “ benim yaşlılığım ile gençliğim arasında hiçbir fark yok” demiş.
“Neden?” diye sorduklarında
“-Ben 25 yaşımda şu tarlanın başında duran taşı yerinden kaldırmaya çalıştım kaldıramadım 60 yaşında tekrar taşı kaldırmaya çalıştım yine kaldıramadım demek ki aradan geçen 35 yılda hiçbir değişiklik olmamış” cevabını vermiş.
Bizde de 50 yılık zaman zarfında en azından “hayatımız çok iyi yönde değişti” şeklinde bir ifade kullanmak gerçekten zor.
İnanmayan eline kalemi kağıdı alsın hesap yapsın.
Sonucu çok net bir şekilde görecektir.