Kabul etmemiz gerekiyor ki Türkiye’de siyaset yapmak son derece zor.
1950 yılında geçtiğimiz çok partili seçim sistemi ile demokrasiye “Merhaba” demiştik.
Ancak o seçimde ve takip eden seçimlerde sandıktan çıkan iktidarlar değişse de karşı karşıya kaldığımız olumsuzluklar nerede ise hiç değişmedi.
Bu memleket başbakan ve bakanlarını asan bir ülke olmanın ayıbını henüz temizleyemedi.
1971 yılında 1980 yılında gencecik fidanlarını darağaçlarına göndermenin ayıbı da henüz orta yerde duruyor.
“Bir sağdan bir soldan “ şeklindeki çapsız ifadeyi hiçbirimiz unutmadık.
“Sivilleşme tamam Türkiye’de bundan sonra bırakın darbeyi darbe girişimi bile söz konusu olamaz” denildiği zamanlarda 15 temmuzdaki alçakça darbe girişimi ile karşı karşıya bırakıldık.
Hepimizin biline pelesenk olan ancak sadece sözde kalan “Sandık ile gelen sandık ile gider” söylemi bir türlü hayata geçmedi.
Daha çok AB ülkelerine bakıyorsunuz.
Bir önceki seçimden daha az oy alan bir siyasi partinin lideri anında istifa ediyor.
Bizde ise Allah geçinden versin siyasetçinin siyaseti bırakması ancak vefatları sebebi ile oluyor.
Siyasetçiyi getirenin de götürenin de sandık olması herkesin en büyük talebi.
Ancak bir kere iktidara gelen herhangi bir siyasi parti orada uzun yıllar kalmak adına var olan seçim kanununu kendi lehine çevirmek adına var olan tüm yolları denemekten geri durmuyor.
AK Parti 03 Kasım 2002 tarihinde yapılan bir genel seçim ile tek başına iktidara geldi.
Bizim seçmen yerel seçimde iktidarda bulunan siyasi partinin adayına oy verir ki yaşadığı yerleşim merkezine daha fazla hizmet gelsin.
Bu anlayış ile 2019 yılına kadar çoğunlukla AK Partinin adayları seçimleri kazanıp belediye başkanlığı yapmaya başladılar.
Seçimi kaybeden partiler başta CHP olmak üzere “biz kendimizi seçmene anlatamadığımız için belediye kazanamıyoruz” diyerek kazanmak adına çözüm üretmenin peşine düştüler.
31 Mart 2019 yılında başta İstanbul ve Ankara olmak üzere çok sayıda büyükşehir-il ve ilçe belediyeleri CHP ile İYİ Parti tarafından oluşturulan “Millet ittifakının” adayları tarafından kazanıldı.
CHP’li belediyeler 2019-2024 tarihleri arasında seçmene iyi hizmet yapmış olmalılar ki seçmen 31 Mart 2024 tarihinde yapılan seçimde sandıktan CHP’yi birinci parti çıkardı.
Daha açık bir ifade ile şu an genel iktidarda AK Parti ile MHP yerel iktidarda ise CHP bulunuyor.
İşte ne olduysa 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçim sonrasında oldu.
Önceleri DEM partinin kazandığı belediye başkanları görevden alınmaya başlandı.
Sonrada CHP’li belediyeler.
Bu günlerde yarın sabah nasıl bir Türkiye’ye uyanacağımızı hangi belediye başkanının hangi medya mensubunun yada hangi STK başkanının tutuklanacağını hiç birimiz bilmiyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki Türkiye demokrasi ile yönetiliyor.
Seçmen kendisini iyi anlatan tüm siyasi partileri iktidara getiriyor.
Dolayısı ile iktidardan yada belediye başkanlığından kimin gideceğini de seçmenin biliyor olması lazım.
Ancak maalesef böyle olmuyor.
Ortalık toz duman.
Meseleye bu şekilde bakılınca Türkiye’de siyaset yapmanın olağanüstü bir iş olduğu gerçeği de ortaya çıkmış oluyor.
Bu kadar zorluğun içerisinde siyasete olan ilginin de azaldığına şahit oluyoruz.
Temennimiz bu toz bulutunun bir an önce dağılması.
Herkesin demokrasiye inanması.
“Ben iktidara geldim bir daha gitmem” yada “kazandığım belediyeyi bir daha başka bir siyasi partiye bırakmam” anlayışı bizi çok başka mecralara doğru götürür.
Demokrasi herkese lazım.
Demokrasiye inanmak lazım.
Sandıkla gelenin yine sandıktan gideceği gerçeğini bir dakika olsun unutmamamız lazım.
Ancak o zaman demokrat oluruz.
Lütfen biraz daha fazla sağduyu.