Dünün mazlum diye geçinenlerinin ellerine kırbaç geçtiğinde, onu ne kadarda maharetle kullandıklarına şahit oldukça insanın bütün inandığı değerler altüst oluyor.
Dünün mazlumları diye arzu endam edip, sokak sokak gezinenlerin, bugünün kurban edicileri haline gelmesini, hak ve hukuksuzluklara meylediyor olmasını gördükçe bu toplum hiç mi akıllanmayacak diye sorası geliyor insanın?
Demek ki kötülüğün sistematik üretimi, kendimizden görmediğimiz insanlara karşı sistematik olarak kötülük etme yarışına dönüşüyor. Kötülük yapma sırasını bekleyenler, bir cellat nöbeti bekler gibi kurban edici hale gelebiliyorlar. Sırası geldiğinde ötekine karşı zulüm ve aşağılama korosuna büyük bir iştahla katılabiliyorlar.
Yazık bu cennet vatanımıza, yazık bu cennet vatanımızın üzerinde özgürce, hakça ve adaletin gölgesinde yaşamak isteyen vatandaşlarımıza. Bu memlekette öteki olmak ve öteki olarak kalabilmek çok zor. Ya bana benzersin, ya da ben seni benzetirim diyen eli kırbaçlılar ortalıkta hüküm kesip, hüküm dağıttıkça insan kırk katıra mı, kırk satıra mı razı olacağını düşünmeden edemiyor.
Öteki olarak kabul ettiğiniz, aslında sizin gibi bu toplumun aslı unsuru olan insanımızdan ne istiyorsunuz? Siz kimsiniz, biz kimiz. Söyleyin de tarif edin de, anlatın da bilelim. Kendinizden farklı olarak gördüğünüz, aslında farkımızın olmadığını iyi bildiğiniz insanları ötekileştirip, gözlerinin önünden uzaklara sürerek hangi soruna bugüne kadar çözüm üretildi ki, bugünden sonra hangi sorunlara merhem olur sanıyorsunuz bu bakış açısı.
Toplum olarak oturup, iyi bir düşünce çemberinden geçmeliyiz. Bu ülke bizim hepimizin, bu bayrak bizim hepimizin. Her bireyimiz, farklı düşüncelerde olsa da, farklı yerlerde dursa da aynı kaderi paylaşıyoruz, aynı amaca hizmet ediyoruz. Bizden olmadığımızı düşündüğümüz, ya da bizden kabul etmediğimiz insanları varlığımız için bir tehdit olarak kabul etmekten toplum olarak vazgeçelim artık. Onlara boyun eğdirilmesi gereken nesneler olarak görme beceriksizliğinden, kolaycılığından kurtulalım.
Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan romanında “İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.” diyor. Kalplerimizi temizleyelim.
İnsanları kategorize etmek, insanları ayrıştırarak diğerleriyle aralarına duvarlar örmek, insanları kendi görüş alanının dışına sürmek, farklı olanı zamanın çemberinde öğütmek, doğru bir yaklaşım ve doğru bir sistem değildir.
Her insanın kendi olmasından kaynaklanan, yaratılışından kaynaklanan bir haysiyeti, şerefi vardır. Dolayısıyla bu haysiyetine saygı duyulmasını bekler. Her şeyin başı saygı. Eskiler, eskimeyenler ne güzel buyurmuşlar. “Saygı duy ki, saygı göresin”. İnsanları görünmez hale getirmek, ya da görmemek, görmemezlikten gelmek ,bu toplumun hiçbir sorununu çözmeyeceği gibi, kimsenin de başını göğe eğdirmez. Son sözü Primo Levi’ye bırakalım
“Bilenlerin konuşmadığı, bilmeyenlerin soru sormadığı, soranların cevap alamadığı’ bir toplum gönüllü cehalet içinde kalır. Gözlerini yumar, ağzını kapatır, kulaklarını tıkar ve böylece kapısının önünde işlenen suçtan bir haberinin olmadığına inanır.”