Üsküdar'da gemiden inmiş, Mihrimah Sultan Camiini karşısında görmüştü.
Yayalara yeşil ışık yanmasını kalabalık ile bekledi. Işık yanınca camiye doğru adımlarını sıklaştırdı.
Mihrimah Sultan Camiinin merdivenlerinden çıkarak, sahile ve İstanbul’un Avrupa yakasına doğru uzunca bir süre baktı.
Sonra yavaşça merdivenlerden inerek, Marmaray giriş kapısına geldi.
Son bir defa arkasını döndü ve denize bir göz attı.
Yürüyen merdivenlere kendini zor bıraktı. O hareket etmeden birinci kısmı geçmişti.
Biraz daha yürüyünce trene biniş yerine ulaştı.
Onunla birlikte yüzlerce insan trenin geleceği yöne bakıyordu. Çok beklemediler ve tren geldi.
Trenin gelmesiyle yüzlerce kişi trenden indi ve onunla birlikte yüzlerce kişi de trene bindi.
Sağına ve soluna dahi bakamıyordu. Ayakta zor duruyordu. Her durakta anonslar yapılıyor ve inenler iniyor, binenler de biniyordu.
Karşısındaki ekranda duraklar bir bir azalıyordu. Önünde oturan genç inmek için yerinden kalktı.
Ona geçmesi için yol verdi ve nihayet beklediği yere oturacaktı. Ama açıkgöz bir adam bir hamlede boşalan yere oturdu.
Yine ayakta kalmıştı. Daha da çok yol vardı.
Yanda oturan bayan bu durumdan rahatsız oldu;
"Buyurun, biraz da siz oturun." dedi.
Bir eliyle olmaz işareti yaptı;
"Lütfen, rahatsız olmayın. Siz oturun. Çok teşekkür ederim." dedi.
Önünde oturacak yeri açıkgözlülük ederek kapan genç bu durumdan hiç rahatsız olmadı.
Âdeta hiçbir şey olmamış gibi telefonu ile oynuyordu.
Sadece üç durak sonra kalktı ve inerek kaybolup gitti.
“Var mıydı ki?” diye bir soru geldi adamın aklına.
O genç var mıydı?
Yanında kendine yer vermek isteyen ve o genci yaptığının yanlış olduğunu uygulamalı anlatan bayana baktı.
"Olsun, gençtir. Elbet bir gün öğrenir.” dedi.
Adam arkasına yaslandı ve karşısındaki ekrana baktı.
Bir durak daha yaklaşmıştı gideceği yere...