Türkiye bundan bir yıl önce yani 14 mayıs ve 28 mayıs tarihlerinde iki seçim yaşadı, 14 mayıs tarihinde yapılan milletvekili genel seçiminde Cumhur ittifakına mensup siyasi partiler sayısal üstünlük sağlarken ilk turda yeterli oyu alamayan cumhur ittifakının adayı Erdoğan ikinci turda Cumhurbaşkanı seçildi.

Geçen yıl bu zamanlarda yapılan seçim sonrasında sevinenler oldu, üzülenler oldu, kazanan taraf Türkiye’yi bir dönem daha yönetmek adına yeni plan program yaparken kaybeden taraf neden başarılı olamadığının cevabını aramaya başladı.

O gün bu gündür seçim kazanamayan millet ittifakına mensup siyasi partilerden sürekli istifa haberleri geliyor, Seçim öncesi kazanmak adına büyük umutlar taşıyan bir siyasi parti üyesi sandıklar açılınca karşı karşıya kaldığı hayal kırıklığını ancak istifa ederek önleyeceğini düşünmeye başladı.

Kabul etmek gerekir ki şu an Türkiye’de ihtiyaç olandan kat be kat fazla siyasi parti var, siyasi partilerin üst yönetiminde bulunan genel merkez yöneticileri, milletvekilleri, “Madem benim en yakınımdaki arkadaşım bir siyasi partiye genel başkanlık yapıyor o halde bende bir siyasi parti kurabilirim” diye düşündüğü andan itibaren kendisine yeni bir siyasi parti ismi ve kurucular kurulu üyeleri aramaya başlıyor.

2018 yılında “merhaba” dediğimiz Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bırakın yüzde 15-20 oyu olan partileri yüzde bir hatta daha az oyu bulunan bir siyasi parti bile dengelerin değişmesinde çok büyük rol oynuyor.

Bununla birlikte seçmen her geçen gün çok büyük bir hızla ideolojiden uzaklaşmaya başlıyor, İdeolojinin artık insan hayatına bir katkısının olmadığını çoluk çocuğunun daha iyi bir hayat yaşayabilmesi adına mutlaka iktidarın bir tarafında olunması gerektiğine inanıldığı bir süreci yaşıyoruz.

Böyle bir süreçte en sağından en soluna kadar seçmen kendisine hitap eden bir siyasi partiyi mutlaka buluyor, Bünyesinde çalışma yaptığı partisinin daha ilk seçimde başarısız olduğunu gören seçmen ikinci seçimi, beklemeden mensubu bulunduğu siyasi partiyi bırakıp kendisine daha yakın gördüğü partinin yolunu tutuyor.

Şimdilerde üye olmak için herhangi bir siyasi partinin bünyesine gitmeye de gerek yok, Gönlündeki siyasi partiye üye olmak isteyen bir seçmen bir gece yarısı e-devlet üzerinden bir siyasi partiye üye olabiliyor.

Aynı seçmen günler haftalar içerisinde üye olduğu partiden memnun olmayınca yine dakikalar içerisinde e-devlet üzerinden istifa ediyor ve o parti ile var olan tüm bağlarını bir anda kopartıyor.

E-devlet üzerinden yapılan istifa sonrasında geriye istifasını bir şekilde kamuoyu ile paylaşmak isteyen seçmen içinde çok sayıda sosyal medya kurumu olduğunu artık hepimiz biliyoruz.

86 milyon nüfuslu bir ülkede  herhangi bir siyasi partinin il-ilçe-belde başkanı olmak o kişiye nüfuz kazandırabiliyor, Siyaset yolu ile daha geniş kitleler ile buluşabileceğini düşünen kim varsa söz konusu bir siyasi partinin yönetiminde söz sahibi olmanın yollarını arıyor.

Bu durumun ne kadar iyi yada ne kadar kötü olduğunun yorumunu yapacak olan biz değiliz ancak sabah erken saatlerden gece yarılarına kadar sosyal medya hesaplarından “gördüğüm lüzum üzerine şu kadar yıldır görev yaptığım partimden istifa ettim” ibarelerini bundan sonra daha fazla görebileceğimizi düşünüyoruz.

Siyaset ile uğraşan hemen herkes milletvekili-belediye başkanı, belediye meclis üyesi yada il genel meclis üyesi seçilmek istiyor.

86 milyon nüfusun tamamının bu makamlara seçilemeyeceği gerçeği orta yerde iken..

Amacına ulaşamadığı için üyesi bulunduğu siyasi partilerden hemen her gün istifaların olacağı da kaçınılmaz bir gerçek.

Tüm mesele “ben burada bir şey olamadım” diye partisinden istifa edenlerin gittikleri yerde nasıl bir karşılık bulacaklarıdır.