Ülkemiz tarım alanlarının organik madde yönünden fakir olması tarımsal verimliliğin önündeki en önemli engellerin başında gelmektedir. Türkiye 1990 yıllarında yapılan tarım toprağı analiz sonuçlarına göre  organik maddece yeterli sayabileceğimiz orta(%3) ve yüksek (%5) organik madde tarım alanlarımızın miktarı%7,2 iken 2014 yılında yapılan analizlerde bu oran maalesef %1 düşmüştür. Yani Ülkemiz topraklarının ekilebilir 23 milyon ha tarım alnımızın sadece 2.3 milyon ha  organik maddece yeterli görülmektedir.

1960 ile 2000 yılları arasında  gübre kullanımımız 7 kat artmıştır. Kullanılan   her bir kg azotlu kimyasal gübre  dekara ortalama 75 kg artış yapmış olmasına karşın aşırı gübre kullanımı 2014 yılı buğday ortalama verimini 25 kg arttırabilmiştir. Bu bize gösteriyor ki gittikçe artan gübre kullanımına karşın buğday verimi aynı oranlı artmadığı gibi marjinal artış oranında göreceli bir düşüş görülmektedir. Özellikle mısır ve buğdayda kullandığımız aşırı gübreleme sonucu gittikçe azalan organik madde toprak yapısının her %0,1 değeri ürün  verimini % %25 yani dörtte bir oranında azaltmaktadır. Bu oranlar tarımsal hasılamızda felakete ne kadar yakın olduğumuzu da göstermektedir.

Organik madde ilavesiz her kimyasal gübre kullanımı toprakta var olan organik maddenin mineralizasyonuna neden olmakta ve azalmaktadır.  Böylece Karbon bağlamak yerine karbon salan  (emisyonu) konumuna gelmektedir.

Türkiye de son yıllarda  (2012-2020) toplam ekilen tarım alanının azalmasına rağmen (2,5 milyon ha) aksine kullanılan kimyasal gübre oranı %17 artarak 6 milyon ton seviyelerine gelmiştir.

Aşırı kullanılan kimyasal gübrelerimiz topraklarımızda asitliği hızlıca arttırmakta ve gübrelerin yararlılığını da olumsuz etkilemektedir.

İç Anadolu ve özelikle daha çok verimi her yıl almaya mecbur bıraktığımız patates üreticilerinde içinde  olduğu gibi Nevşehir tarım alanlarında aşırı kullanılan azotun torağın ph değerini 2 puan düşürdüğü, asitliğinin arttığını görmekteyiz. Bu durum bölge çiftçisinin verim alamadığı topraklarından çekildiği ve  hızlıca ekim ve dikimden  vazgeçmesine neden olmuştur.

Aslında en önemli sorunumuz olan aşırı gübre kullanımının bilinçsizce ve gerekliliği bilinmeden kullanılmış olması hem topraklarımızı hem suyumuzu kirleterek içinden çıkılamaz bir yaşam döngümüze doğru bizi hızlıca sürüklemektedir. Sularımızda nitrat seviyeleri hızlıca artmakta sularda var olan oksijen seviyelerini düşürerek doğal biyolojik döngüyü olumsuz etkilemektedir. Topraklarımızın organik maddece zenginleşmesi doğal biyo-döngüye dönülmesine yol açacak,  gittikçe daha az gübre ilavesi ile daha çok verimi almamıza vesile olacaktır. Ya bugün yada bugünden daha yakın bir anda geriye dönmeliyiz.  Her gün bizim için çok daha tehlikeli sonuçlarla karşılaşmamıza neden olacak kimyasal kullanımından vaz  geçmeliyiz.

Toprakta bulunması gereken optimal organik madde miktarının %5  olması, içinde bulunan mikroorganizmaların varlığını ve dolayısı ile toprağın carbon/ azot oranına önemli derece olumlu katkı yapar.  Topraklarımızda hızlıca azalan organik madde eksikliği yararlı mikroorganizmanın azalması hatta yok olmasına sebep olmaktadır. C/N oranının %20-30 aralığında olmasını istediğimiz toprak yapımızın acilen bu değerlere getirecek önlemleri devreye almalıyız. Aksi takdirde her yıl daha çok gübre vererek geri getirilmesi imkansız   ve toprak özelliklerinden uzaklaşmış  bir toprak yapısını kendi ellerimizle oluşturuyoruz.

Organik madde kaynaklarımızı etkin olarak değerlendirdiğimizde 100 milyon ton organik gübrelerle yaklaşık 5 milyon ha tarım alanımızı gübrelemiş oluruz. Hayvan varlığımızı dikkate aldığımızda 90 milyon ton gübre üretimimiz ile ilave 3 milyon ha alanımızı organik maddece zenginleştirerek kimyasal gübrelerin yarattığı zararları azalmaya ve sürdürülebilir organik üretime vesile olabiliriz.