Erdem sabah erkenden sokağa bakan pencerede adını "Siyahgül" koyduğu kızı beklerdi.
O da sanki her gün ne geç kalırdı,
ne de erken, hep aynı saatte gelirdi. Önde orta yaşlarda bir kadın, arkasında topladıklarını koydukları arabayı çeken genç bir kız vardı.
Gelirlerdi, hızlıca çöp konteynerlerine bakıp geçerlerdi.
Erdem'in gözü sadece arabayı çeken Siyahgül'de olurdu. Sokağın başında gördüğü Siyahgül yavaş adımlarla arabayı çekerek tam evlerinin penceresinin önünde durur ve annesi ile çöp konteynerin içinde, para edecek bir atık arar ve sonra giderdi.
Yağmur, kar ve güneş bu akışı hiç etkilemezdi.
Aylar sonra yine vakit gelmişti. Erdem tekerlekli arabasını pencereye yanaştırdı ve gözlerini sokak başına dikti. Bugün 5 dakika gecikmişti. Ama bugün ilk defa Siyahgül de giderken kendisine bakan Erdem'in gözlerini fark etmişti.
Bir an donup kalmış ve sonra hızlıca uzaklaşmıştı. Erdem biraz utanarak içeri girdi. Bir gün sonra ve onu takip eden günler yine aynı saatte gelen Siyahgül, Erdem'i her defasında camda gördü.
Bir sonbahar günü, çiçek desenli elbisesi ile Siyahgül, sokak başında görüldü.
Erdem de tekerlekli arabası ile pencerede değil, kapının önünde bekliyordu. Siyahgül geldi, Erdem'e "Günaydın!" dedi ve işini yaptı, gitti.
Kaçıncı gelişti, kaçıncı görüştü, kaçıncı selamdı, bilmiyordu Erdem. Siyahgül, yine aynı saatte aynı yerde idi. Erdem ona laf attı.
"Her gün aynı saatte nasıl geliyorsun?"
Siyahgül sadece Erdem'e baktı, güldü ve gitti. Günler sonra Erdem yeniden sordu.
"Bugün de aynı saatte geldiniz."
Erdem cevap beklemiyordu, Siyahgül de cevap vermedi, sadece güldü, işini yaptı ve gitti. Onlarca cevapsız soruya karşılık Siyahgül, bir gün bir soru sordu ve Erdem'in "Evet" cevabını bile beklemeden koşarak gitti.
"Her gün sen, beni mi bekliyorsun?"
Günler sonra Erdem soğuk bir havada, Siyahgül'ü pencerede bekledi. Bekledi, bekledi, saatlerce bekledi ve gelmedi. Siyahgül, ilk defa gelmemişti.
Merakla bir gün sonra da bekledi, iki gün sonra da bekledi. Haftalar oldu, Siyahgül yoktu.
Aylar sonra sadece kadın geldi. Erdem pencereden dikkatlice arkasına baktı ama arkada Siyahgül yoktu. Arabayı da kadın çekiyordu.
Seslenmek istedi ama o pencereyi açana kadar, kadın çöpe baktı ve gitti.
Bir gün sonra Erdem tekerlekli sandalyesi ile evin önünde bekledi ve bir süre sonra kadın arabayı çekerek geldi.
Erdem nasıl ve ne soracağını bilemedi. Kadın geldi, çöpe baktı alacağını aldı ve tam giderken Erdem seslendi.
"Bakar mısın?"
Kadın cevap vermeden, Erdem'e baktı. Erdem heyecanlandı ve ağızından daha da bir şey çıkmadı. Kadın da daha da beklemedi ve uzaklaştı.
Erdem kadına ne soracaktı?
Kimi nasıl soracaktı?
Her gün gördüğü, arada bir gülen, bir kaç kere de selamlaştıkları ve ismini bile bilmediği için ona "Siyahgül" dediği bir kızı, nasıl soracaktı?
Hem bu kadın kimdi?
Annesi mi, yakını mı, bu kadın kimdi? Bu kadına Siyahgül'ü nasıl soracaktı? Kafasında binlerce soru vardı.
Sabah yine Siyahgül'ün gelmeyeceğini bildiği için kadını evin önünde tekerlekli sandalyede bekledi. Kadın geldi. Erdem, bugün aklındaki bütün soruları sormakta kararlıydı. Tekerlekli arabasıyla kadının önüne kadar ilerledi.
"Bakar mısın? Size bir şey sorabilir miyim?"
"Hadi, sor?" dedi, kadın.
"Sizinle gelen bir kız vardı, niye daha gelmiyor? Nereye gitti, niçin gitti?"
"Ne o sen benim kızımı niye merak ettin ki?"
Erdem ne diyeceğini bilemedi ve utancından kıpkırmızı olmuştu. Kadının yüzüne bile bakamadı.
O günden sonra Erdem, artık pencereye yaklaşmak bile istemiyordu.
Ne zaman ki çöpleri karıştıran bir ses, çekilen arabanın gıcırtısı sokağa yayılırdı,
Erdem'in kalbi de eskisi gibi çarpmaya başlardı. İçinden bir ses seslenirdi ona.
"İsmini bile bilmediğim Siyahgül, belki bir gün yine geçer misin bu sokaktan."