Yollara düştüm bugün…
Ne bir haritaya baktım, ne de dönüşü olan bir yol seçtim. İçimdeki fırtınalar beni nereye savurursa, oraya doğru yürüdüm. Çünkü bazen insanın adımları bile susar, sadece kalbi konuşur. Ben de kalbimin sesine bıraktım kendimi.
Gidişim kimseye küskünlükten değildi belki, ama kırgınlıklarım yol boyu benimle yürüdü. Adımlarım ağırdı; sanki her adımda bir geçmişimi, bir hatıramı söküp çıkarıyordum. Ardımda bıraktığım her şey, beni biraz daha hafifletiyor gibi görünse de içimdeki boşluğu büyütüyordu.
Yollara düştüm…
Bir ev aradığım için değil; kendimi kaybettiğim yerden uzağa gitmek için. Çünkü bazen insan kaybolduğu yerde kalamaz. Gitmek gerekir. Gitmek, toparlanmanın diğer adıdır.
Rüzgâr yüzüme vurdukça anladım ki, yıllardır biriktirdiğim ne kadar acı varsa hepsi yanımda geliyor. Yol yalnızlığı öğretir derler, doğruymuş… Ama aynı zamanda güçlü olmayı da öğretir. En karanlık geceler bile sabaha varıyor; yeter ki yürümeyi bırakma.
Yollara düştüm…
Belki aradığım bir cevap vardır, belki de bir dua duyulmuştur gökyüzünde. Bilmiyorum… Ama şunu biliyorum: Her yol, insanı ya kendine götürür ya da kendinden uzaklaştırır. Ben hangi tarafa gittiğimi bilmiyorum ama bu kez korkmuyorum.
Çünkü bazen en doğru yol, insanın kendi içine uzanan yoldur.
Ve ben bugün o yola düştüm…
Yollara düştüm…
Giderken fark ettim ki, insanın en çok sustuğu yer kendi içidir. Dışarıya güçlü görünmeye çalışan kalbin, içten içe nasıl titrediğini yol kenarındaki ağaçlar bile anlıyor sanki. Her biri geçmişimden bir parça gibi; yanından geçerken içime dokunuyor, eski hatıraları kıpırdatıyor.
Kimi zaman bir şehir ışığına takıldı gözlerim, kimi zaman bir kuşun sessiz uçuşuna. Her şey bana bir şeyler anlatmak ister gibiydi. “Biraz daha dayan” diyordu rüzgâr… “Ben de çok şey gördüm” diyordu gökyüzü… “Kimsenin yükü hafif değildir” diyordu toprak.
Yürümeye devam ettim.
Durdum, bir bank bulup oturdum, düşündüm. İnsan bazen yürürken yorulmaz da, düşünürken tükenir. Ama yine de kaçamaz düşünmekten; çünkü yol insanı sadece ileriye değil, geçmişe de götürür.
Yollara düştüm…
Belki de içimde kimsenin görmediği bir savaş vardı. Ne kazananı belli, ne kaybedeni… Ama bir şey öğrendim: Kendi içinde barışı bulmadan, dışarıdaki hiçbir yol seni huzura götürmüyor.
Bu yüzden adımlarımı ağır ağır attım.
Kırıldığım yerleri geçtim, affedemediklerimin üzerinden yürüdüm, adını anamadığım acıların yanından usulca geçtim. Belki de yolun bana öğrettiği en büyük şey buydu: Her insan, kendi hikâyesinin yükünü taşır; ama o yükün altında ezilmek de, onunla güçlenmek de kendi elindedir.
Şimdi yolun ortasında bir yerdeyim…
Ne başlangıçtayım ne varışta. Ama biliyorum ki, bu gidişlerde bile bir geliş saklıdır. Çünkü bazen insan, en çok giderken kendine yaklaşır.