İnsanoğlunun hayatını şekillendiren en önemli coğrafi unsurlardan biri de iklimlerdir. Çevremize bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde vermiş olduğumuz zararlar, iklimlerin denge ve düzeninde bozulmalara sebebiyet veriyor.

İklimlerde meydana gelen dengesizlikler de biz insan oğlunun hayatında önemli bir tehlike unsuru oluşturuyor.

Hal böyle olunca İklim Krizinin de etkileri görülmeye başlıyor. İklim krizi, son yıllarda oldukça sık duyduğumuz ve içimize korku salan bir durum olarak karşımıza çıkmakta.


Dünyamızın da içinde bulunduğu atmosfer, doğal bir sera düzeninde işliyor. Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşan kısmının neredeyse yarısını yeryüzünden geri alarak yansıtıyor.


Atmosferimizde sera gazı olarak isimlendirilen; karbondioksit, metan, su buharı, ozon, azot oksit
gazlar bulunuyor ve bu gazlar sayesinde güneşten gelen ışınların bir kısmı tekrar yeryüzünden
güneş vesilesi ile yeryüzüne yansımış oluyor.

Atmosferimizde bulunan bu sera gazları sayesinde yeryüzünde canlıların hayatını sürdürmesine olanak tanıyan ısı derecesi (15°C) ayarlanır.

Sera gazlarının olmadığını varsaydığımız durumda ise yeryüzünün ortalama sıcaklığının 18°C civarında olacağını hesaplanıyor.

Sera gazlarının bu doğal etkisinin bir diğer ismi de Sera Gazı Etkisi olarak bilinmektedir.

1750’li yılların başında gerçekleşen sanayi devrimi ile birlikte atmosferimizde bulunan ve sera gazlarından olan karbondioksit, %40 oranında bir artışa uğramış ve 280 ppm değerinden 394 ppm’e ulaşmıştır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre fosil yakıt kullanmanın, karbondioksit oranında ki artışı sebebiyet verdiği açıklanmıştır.

IPCC ormanlarda ki azalmanın, arazileri hesapsız kullanılmasının başta geldiği insansı faaliyetleri atmosferde meydana getirdiği etki ile birlikte küresel sıcaklıkların ortalamanın üstüne çıktığı bilgisini sunmuştur.
İKLİM KRİZİNE SEBEP OLAN ETKENLER
Atmosferde ki sera gazı emisyonlarında meydana gelen artışların, insansı faaliyetler doğrultusunda oluştuğu bilgisi, IPCC başta olmak üzere birçok araştırma merkezi ve global kuruluşlar tarafından onaylanmıştır.

Kömür gibi birçok fosil yakıtın gereğinden fazla ve kontrolsüz düzeyde kullanıyor olması, atmosferde ki karbondioksit oranının artışının başlıca sebepleri olarak kabullenilmektedir.

IPCC'nin 2004 verilerine göre, yıl içerisindeki insansı etkiler ile artış gösteren sera gazı emisyonlarının %56’sı fosil yakıt kullanımı neticesinde ortaya çıkan karbondioksittir.

Ormanlarda ki azalmaların etkisi ise, %17 olarak belirlenmiştir. En tehlikeli fosil yakıt olarak Kömür görülmektedir.

Kömür, enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının %43’ünde etkili olurken, küresel ölçekte ki başlıca enerji talebinin ise %27’sinde etkili olmaktadır.


Kömürden sonra %36 ile petrol başlıca tehlikelerden anılırken, doğal gaz ise %20 gibi büyük bir etkinin de parçasıdır.

Kömür, üretimi gerçekleşen bir birim enerji başına doğalgazın 1,7 katı karbondioksiti atmosfere bırakmaktadır.
İKLİM KRİZİNİN BAŞLICA ETKİLERİ
İklim krizi, etkisini sadece sıcaklıklar üzerinden sınırlamamaktadır.

Başta kuraklıklar, kıyı ülkelerinde meydana gelen seller, şiddetli kasırgalar gibi çok tehlikeli hava olaylarında artışa, okyanus ve deniz sularında ki seviyelerin artış göstermesine, okyanuslarda bulunan asit oranlarının artmasına, buzullarda meydana gelen ve daha büyük düzeylerde meydana gelebilecek olan erimeler ve bunlar gibi olaylarda da etkisini gösteriyor.

Ve bu olumsuz etkiler neticesinde, biz insanlar gibi bütün diğer canlılar da çok ciddi bir risk ile karşı karşıya kalıyor.


Bilim insanları, yapmış olduğu araştırmalar neticesinde; iklim krizinin yıkıcı etkilerini en aza indirgemek için sıcaklıklarda ki artışın 2°C ile sınırlanması gerektiğini savunuyor.

Bu sınırlama düzeyinin gerçekleşmesi için de, atmosferimizde bulunan karbondioksit oranının 450 ppm’in altında kalması gerektiğini açıklıyorlar.

İnsanoğlunun içinde bulunduğu ve kendi kurmuş olduğu sistem doğrultusunda bu oranların artış göstermeye devam edeceğini açıklayan bilin insanları, acil bir değişim ve yeni bir strateji gerektiğini yoksa yakın geleceğin canlılar için iyi olmayan bir coğrafya sunacağını belirtiyor.

Dünya bankası tarafından gerçekleştirilen araştırmalar neticesinde, karbondioksit emisyonlarının günümüzde ki artış hızı ile devam etmesi durumunda, 2060 yılında sıcaklıklardaki artışın 4°C bulacağını ve bu durumun en çok yoksul kesimlere hissedileceğini belirtiyor.
İKLİM KRİZİ İÇİN ÇÖZÜMLER
Coğrafyamızı ve haliyle biz canlıları büyük oranda etkileyecek olan ve bizim oluşturmuş olduğumuz sistemin döngüsü olarak tekrar bizlere zarar veren iklim krizi için bilim insanları belirli çözüm yolları sunmakta.

Koruma ve benimsemenin devam etmesi durumunda olumsuz etkilerin en aza inebileceğini açıklayan bilim insanlarının önermiş olduğu bazı çözüm yolları;
1. Enerji Verimliliği
Arzı arttırmak, enerji talebinin karşılamanın tek yolu olmadığını açıklayan bilim insanları, ekolojik ve ekonomik açıdan alınması gerekilen ilk önlemin talebi doğru yönetmek olduğunu savunuyor.

Enerji verimliliğine yönelik önlemleri almanın, karbon emisyonları azaltmak için masrafsız ve hızlı bir yöntem olduğunu da belirtiyorlar.
2. Yenilenebilir Enerji
WWF tarafından yayınlanmış olan “Enerji Raporu”nda, mevcut teknolojiler doğrultusunda 2050 yılında tahmin edilen enerji talebinin hemen hemen hepsinin yenilenebilir enerji kaynakları tarafından karşılanabilmesi mümkün görünüyor.
3. Ormansızlaşmanın önlenmesi
İnsansı sera gazı emisyonlarının %17’si, ormanlardaki azalmadan ve arazi kullanımındaki değişimden kaynaklanıyor.

Ormanların kaybını ve azalmasını engellemek hatta orman sayılarını arttırmak, olumlu iklim senaryolarının başlıca etkenlerinden olarak betimleniyor.

İklim çözümlerinde ormanların %90’ı aşan başarı olasılığı, ormansızlaşmaların ve kontrolsüz arazi
kullanımının karşı alınacak olan etkili faaliyetlerin gerçekleşmediği durumda, bu oranın %35’e
düşebileceği tahmin ediliyor