Uçağa biniş anonsu yapılınca, sıra ile bilet kontrolü yapılarak, uçağa bindik.
Yerim uçağın tam ortasında, koridor kenarında idi.

Tavanda bulunan numaralara bakarak, yerime geldim. Elimdeki bagajı yerine koydum ve oturarak emniyet kemerimi bağladım.


Koridor dolu idi. Sık sık koridorun boşaltılması için anons yapılıyordu.

Bu uyarı anonsları insanların çok da umurunda değildi.

Nihayet herkes yerine oturmuştu. Hostesler her zaman olduğu gibi uyarıları önce Türkçe sonra İngilizce yaptılar.

Uçak artık kalkmak için hazırdı. Kaptan Trabzon'a saat kaçta ineceğimizi ve hava durumunu söyledi. İyi yolculuklar diledi. Sabiha Gökçen Havalimanını bir baştan bir başa gittik.

Sonra Gebze yönüne doğru uçak havalandı. Her şey yolunda gidiyordu.

Artık uçak iyice havalanmış, rölantide yoluna devam ediyordu.

Bir anda burnumun dibinde oksijen maskesini sallanırken gördüm. Etrafıma baktım, herkes telaşla oksijen maskesini takmaya çalışıyordu.

Maskeyi elim ile tuttum, yanımda oturana "Ne oluyor?" diye sordum. Adam feryat eder gibi bağırdı.
"Düşüyoruz!"


Her şey birkaç saniye sürmüştü. Büyük bir gürültü ile düştük.

Büyük gürültü bitmiş, bütün uçağı büyük bir sessizlik kaplamıştı. Her halde öldüm diye hareket etmiyordum.

Önce gözlerimi açayım ortalık aydınlansın diye düşündüm.

Gözlerimi açtığım halde ortalık kapkaranlıktı. Emniyet kemerini söküp yerimden kalkmak istedim, onda da başarısız oldum.

Etrafıma seslendim.
"Kimse yok mu?"
Hiç cevap veren olmadı. Sakinleşmem gerekiyordu.

Ellerimi yan tarafa bıraktım. Önce dua ettim. Sonra da işe koyuldum. Hiçbir şey görmediğimden ellerim ile emniyet kemerinin bağlantı yerini buldum. Biraz zor da olsa ondan kurtulmayı başardım.

Koridor kenarında oturduğumu biliyordum. Ayağa kalktım koltukları tuta tuta ilerlemeye çalışıyordum. Nereye niçin gittiğimi bilmiyordum. Ama bir ışık arıyordum.

Sonunda koridorun bittiği yerden bir ışık hüzmesini fark ettim. Hızla ışığa doğru gittim. Işığın içeri süzdüğü yere ulaşınca elimle ışığın kaynağını büyütmek istedim. Bu bir kapı olmalı diye düşündüm.

Ellerimle tuttuğum her kolu kaldırıp indirmeye çalıştım. Uzun uğraşlarım sonucu kapı bir 5 cm kadar aralandı.

İçeri giren ışık ile birlikte ayaklarıma sızan soğuk suyu da hissettim. “Bir su kenarında olmalıyız,” diye düşündüm. Kapıyı biraz daha zorlayınca içerisi biraz daha aydınlandı.

Yolculara döndüm, yine de çok aydınlık olmasa da etraf seçiliyordu. Hiçbir hareket yoktu.

Benden başka kurtulan olmamıştı. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Döndüm kapı ile uğraşmaya başladım. Uğraştıkça kapı aralanıyordu.

Sonunda kafamı sığdıracak kadar aralıktan sonra dışarı çıktım.

Etrafta kimse yoktu. Bir deniz kenarında adeta kuma saplanmıştık. Uçaktan biraz uzaklaşmak ve nerede olduğumu anlamak istedim.

Karşı tepeye doğru yürüdüm. Önümde sonsuz bir deniz, arkamda ise ağaçlar vardı.
Ne yapacağımı, nasıl yapacağımı bilemiyordum. Uzaklaşmak mı iyi yoksa burada beklemek mı?

Sırt üstü yere uzandım.

Bir müddet beklemeye ve dinlenmeye karar verdim.
Ne kadar vakit geçti bilmiyorum. Uyandığım zaman uçak Trabzon Havaalanına iniş yapıyordu.

Etrafıma baktım,

herkes uçağın durmasını bekliyordu. Uçak yavaşça park yerine giderken iç anonsta da devamlı uçak tam olarak durmadan emniyet kemerinin sökülmemesi ve ayağa kalkılmaması için uyarı yapılıyordu.

Ama dinleyen yoktu. Sanki uçak durmadan bunlar önden inebilecek.

Sonunda uçak durdu. Uçağın orta boşluğu dolmuş, herkes kapıların açılmasını bekliyordu.ç

Ben de koridor kenarında kalkmadan bekliyordum.

Cam kenarında oturan bayan bana seslendi.
"Uşağum sen de kalksana, bak biz burada kaldık."
"Ablam, koridor dolu, nasıl kalkıp çıkayım. Biraz sabır hepimiz bu uçaktan ineceğiz."
Kapıların açılması ile herkes uçaktan indi.