“Yağmur vakitlerini özlediğinde ben aklına geleceğim” dedi kadın, rüzgârda savrulan saçları, gözlerindeki rutubet ile başını öne eğerek. Tarifsiz bir sıkıntı ile elini kalbinin üzerine koydu.
Sokaklarda yeni sabah, yeni sönüyor cılız sokak lambaları, sokak satıcılarının telaşlı koşuşturması. Köşede bir kedi, sabah mahmurluğu ile esniyor. Rüzgâr dolaşıyor yüzlerde, dükkanların tentelerini, evlerdeki perdelerini sallıyor.
Elini koyduğu kalbini parmaklarında hissetti kadın. Bir mahrur beste dinler gibi, bir denizi geçer gibi sessiz ve derinden dinledi. Yılların içinde ufalanıp giden geçmişi cebinde, sokaklarda ömür harcamış bir gezgin bilgeliğinde dinledi.
“Benden nefret ettiğinde değil beni kabul ettiğinde öleceğim” dedi adam. Sakallarındaki aklar, sigara kokan saçlarına karışmış. Yüzündeki kırışıklıklar, bir çocuk tebessümünde donmuş kalmış. Kadının uzaklardan baktığı bir yokluğun sonundaydı adam.
O yokluğun ortasında ya da başında olduğu, ihanetin, belki de kaçak bir şehvetin zehirli tadının ardından baktı. Çocukluğunun serin ve karlı memleketindeki kadar üşüyordu içi.
Ellerinin utangaçlığı cebinden bile hissediliyor, gözlerindeki pişmanlık ışıklarda bile soluyordu. Sararmış kadim bir resim gibiydi sokak, o sokakta bir kenardan akıp giden su gibiydi.
“Hata değildir yaşamak, hata yaşamayı bilmemektir” dedi bilge. Sokaklarda yaşamanın kiri bulaşmış elbisesine, bıyıklarındaki sigara sarısı.
Yanında dostu kirli ve zayıf köpeği, torbasında dünden kalan ekmek, kulağının arkasında sigara, sakallarında en son içtiği ayranın tortusu.
Ne zaman evde olduğunu hatırlamadığı bir zamandan, ihanetten, boğucu düzenden ve riyadan kaçtığını hatırlamadan, oturup seyrediyordu kadını.
Rüzgârın tadını, uykunun huzurunu, kuru izlenen yağmurun rutubetini, bir kadının sıcaklığını unutan bir adam olarak değil, bir bilge olarak bakıyordu. Yılların gerisinden ayrıldığı gün gibi tokatlayarak yüzünü, bakıyordu.
“Yağmuru, nefreti ve yaşamayı unutmaya çalıştıkça zorlaşıyor hayat” dedi yazar.
Ellerinin arasında kayıp giden ipek bir mendil gibi baktı düşlerine.
Sokakta artık gün iyice ağarmıştı. İşporta tezgahlarında gürültülü satışlar, kediler sokaklarda kavgalı, dükkanlardan ekşi çay ve mayalı ekmek kokusu yayılıyordu.
Kadın gözlerindeki nemi sildi. Kalbinden elini çekti yürüdü geçmişine. Adam giden kadının ardından baktı uzun uzun, bir yürek mesafesinde kalana kadar yalnızlık. Yaptığının cezasını çekecek kadar cesaret ile yürüdü meçhule kayboldu.
Bilge kulağının arkasındaki sigarayı yakıp içine çekti şehvetle.
Rüzgâr sakinleşti, bulut kaçtı, gitti gökyüzünden. Uzaklarda martı sesleri, aykırı gülüşmeler, tuz ve iyota bulanmış bir güneş ısıttı herkesi. Yeni bir gün doğdu yamaçlarından rüzgârlı memleketin.
Yeni bitişler ve başlangıçlar, zamanıydı artık.
Masasının başında yazar avucunun içindeki madalyona bakıyordu.