Yıllardır bildiğim, fikrim ve araştırdığım konuları yazıyorum.

Yazmak zor bir süreç saatler süren araştırmalar, tekrar okumaları, bazen fikir sormalar, uzun hayaller, yaşanmışlıkların geride kalmış tortusunu bir klavyenin önünde düşünmek demek. İlk harflerin tuşuna basmaya başladığınızda, içinizde şekillenen bir yalnızlığın yavaş yavaş kalabalığa dönüştüğünü hissedersiniz.

Sırtınıza her dokunan el ürpererek çoğalan bir heyecanlı yolculuğa dönüşür.

Bir kelime belkide bir cümlenin tekrar tekrar sayılmasıdır yazmak.

Okuyanın çoğunun bilmeyeceğini bile bile kelimelerin dansını, cümlelerin lezzetini yakalamak için yapboz demektir.

Uzun ve her anı zor ama heyecanlı bir iş yani yazmak.

Çocukluğumda kelimelerin büyülü seslerinin aslında bir şarkının notalarına benzediğini hissettiğimde başladım yazmaya.

Bazıları şarkı söyler, bazıları saz çalar bazılarının resimdir daha iyi yapabildiği şey, benimki de işte yazmak.

Bir hobi gibi başlar aslında her şey sonrasında o yaşamınız olur ya da bir daha hiç yapmayacağınız bir iş.

Aradaki ince çizgi aslında yetenek gibi zannedilirse de asıl mesele o sanatı sevmektir.

Ben yazmayı çok sevdim.

Kelimeler ile mücadele edebilmeyi, sadece benim bildiğim küçük sırları paragrafların içine sıkıştırma mutluluğunu, hayalleri kelimeye dökmek görünür yapmanın gururunu çok sevdim.

Yeni bilişim çağında insani yalnızlıkların, sosyal medya ile tüketilen insani güzelliklerin, mücadele silahı oldu benim için yazmak.

Fütursuz, anlık ve kalitesiz klavye pespayeliklerinin karşısında durmak için yazıyorum bir süredir.

Yapay zekâ ile yazılmış adı üzerinde yapay yani naylon metinlerin duygusuzluğuna, yapay ve kalitesizliğine inat yazıyorum.

Etrafımdaki yeni sosyal medyacı duygu mirasyedileri bu savaşı gülerek izliyor,

“Yel değirmenleri”ne saldıran Don Kişot sayıp beni bıyık altından gülüyorlar biliyorum.

Biliyorum bu yeni çağda bu eski usül yazmak, okumak, burnunuzu yakan mürekkep kokusunun, aylar süren yazma serüveninin akış içerisinde birkaç saniyelik bile değeri yok.

Fakat biliyorum ki bu pespayelikten sıkılınca insan tadını alabileceği gerçekleri aramaya başlayacak.

Örneğin dijital müzik, plakların lezzetini hatırlamamıza engel olamadı, hala klasik bir piyanonun ya da gitarın çıkardığı tının yerine geçecek bir dijital güzellik yok.

Yapay zekâ ile temizlenmiş ve renklendirilirmiş bir eski fotoğraf onun siyah beyaz anılarını geri getirmiyor.

Bu çılgın koşturmaca ve kalitesiz tüketim biliyorum bir süre sonra yoracak insanlığı.

Yaşamın jet lag’ı bizi esir eden düzeysizlikler elbette bir gün kaliteyi aramaya dönüşecek.

İşte bende bunun olabileceğini anlatabilmek için yazıyorum.

Bildiğim milletlerin en önemli birleşimidir dil. Edebiyat, sanat, aşk, ihanet, kızgınlık ve savaşın sesidir. İnsana aittir ve insanı diğer canlılardan ayırır dil.

Dil varsa mutlaka yazmak vardır, çünkü yazmak dil ile köşe kapmaca oynamaktır. Unutmayın insan oyunu sever.

Bir süredir oynamayı unutsa da mutlaka bir gün hatırlayacak.

Yazmak ile kalın.