Zamanın çok hızlı aktığı şu asrımızda âdeta zaman durmuş gibi bir türlü vuslat gününe bizi ulaştırmıyor derken, yaklaşık 30 senedir arzulanan ve beklenen çağrı geldi.
Allah “Gel, ya kulum” dedi.
“Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’-ni’mete leke ve’l-mülk. La şerike lek.”
Allah'ım, senin emrine uydum ve davete icabet ettim.
Dört saatlik uçuşumuz boyunca tâ Mekke’ye varıncaya kadar telbiye, tehlil, tekbir ve salavat-ı şerîfeyi mümkün olduğunca yüksek sesle getirmeye devam ettik.
Uçakta bir aile vardı kardeşler gelinler ablalar abiler çok neşeli ve çok bilinçliydiler. Onlar da bizim gibi bireysel gidiyorlardı.
Bir de genç bir çift vardı. Onlarda bizim yan koltuğumuzda oturuyorlardı. Büyükailenin bilirkişisi çok nazik ve renkli bir kişilikti. Kendi ailesine yapılacak vazifeler, dualar kitabı ve say tespihi verdi.
Genç çift hazırlıksız gelmişti onlardan rica etti. Fakat sayılı idi beyefendi veremedi.
Ben çocuklarım ve kendim için, bir dua yol haritası hazırlamıştım, benden uçaktan inene kadar bunu okumak istediklerini söylediler.
Elbet deyip geri almamak üzere verdim.
Allah o hayrı bize nasip etti.
Ve öyle bir an geldi ki (Tevafuk işte milyon insan içinde yan yana göz göze geldik.
Genç çiftin, ve bizim hayret ve sevincimizi anlatmaya cümleler yetmez.
Yasakların hepsi zor olsa da insanı en çok zorlayan, öfkesine sahip olmak oluyor. Malumunuz “Hacı sabır” cümlesi durub-u emsal hükmüne geçmiştir.
Sıkıntı ve meşakkat Kâbe’ye varana kadar insanı epey yoruyor.
Özellikle umrenizi bireysel, yani bir rehber olmadan yapıyorsanız bizim gibi yanınıza bolca sabır almanızda fayda var.
Çünkü hiç bilmediğiniz bir ülkeye gidiyorsunuz.
Her ne kadar gitmeden önce her şey ayarlanmış olsa da teorikten pratiğe geçmekte bazı aksaklıklar olabiliyor.
Gitmeden önce bunları göze almak ve bir aksaklıkla karşılaşıldığı vakit bunu hatırlamakta fayda var.
Tam bir mahşer provası.
Kâbe’ye kavuşmak üzereyiz fakat, görevli polisler bizi başka kapılara gönderiyor.
Ora da neden bu kadar sabra ihtiyacımız olduğunu hemen hatırladık.
Siyah bir şeylerin sütunlar arasında göründüğünü fark eder etmez.
Hemen çocuklarıma başlarını yere eğmelerini söyledim. Çünkü öyle okumuştum bir yerde.
Metaf alanına kadar başı eğik şekilde gittik ve “Artık bakabilirsiniz” dediğimde,
Kâbe karşımızda duruyordu..
Duaların geri çevrilmediği Kâbe karşınızda. Etkilenmemek, ağlamamak elde mi?
Kâbe arının bal toplamak için çiçeğin etrafında dönmesi gibi iman balı toplamak için âdeta bizi kendine çekiyor ve bizi kendine pervane ediyordu.
Günahlar hemen hatıra geliyor.
Rabbin huzuruna günah yüküyle beli bükülmüş şekilde gelmekten haya ediyorsunuz, ama gidecek başka hiçbir yerimiz yok.
Gözyaşları artık sel oluyor. Her yönden ağlama sesleri geliyor.
Herkes af diliyor, bağışlanmak istiyor…
Haceru’l-Esved hizasına gelip, umre tavafına niyet edip, Haceru’l-Esved’i üç kez “BismillahiAllahu Ekber” diyerek selâmladıktan sonra tavafa başlıyoruz.
Sabah namazı sonrası fecir anı anlatılmaz bir hava hiç bitmesin istiyorsunuz.
Kâbe’ye biraz daha yakın olmaktan başka bir şey aklınızdan geçmiyor.
Bir umut “Acaba dokunabilir miyim?” diye ayaklarınız hızlanıyor, ama Peygamberimizin (asm) “Kimseye eziyet vermeden ve eziyet çekmeden” sözleri aklınıza geliyor.
Olana kanaat etmeyi yine sabırla öğreniyorsunuz.
Hiç aklınıza gelmeyen çok güzel dualar ettiriyor. Tavaf bittikten sonra Makam-ı İbrahim’de, tavaf namazını kılıp duasını yaptık. Zemzem içerek, taçlandırdık. Umrenin tamamlanabilmesi için son görev olan sa’yimizi yapmaya Safa-Merve’ye doğru ilerledik ve büyük bir aşklayerine getirdik.
İnnes safa vel mervete min şeairillah Safa ile Merve (tepeleri), Allah'a kulluğun simgelerindendir.
Zengin ve cömert Hükümdar, ikram vermek üzere seçmişti bizleri.
Anneden doğmuş gibi günahlardan arınmaya, bir rekât namaza, tavâfave Kâbe’yi seyre bile milyonlarca mükâfat verilecek bir beldeye sefer yapmıştık.
İnşallah Orada temizlenmiş olanlardan nasip etsin bizi ve herkesi.
Ve yollardayız sevginin zirvesi, şefkatin doruk noktası, kâinatın ay yüzlü Efendilerini ziyaret vardı Medîne’de...
Mübârek şehir… Âlemlerin övünç kaynağına kucak açmış nûrluşehir. Kâinâtın en yüce cevherini konuk eden azîz şehir.
İki Cihan Serveri Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:
“Beni vefatımdan sonra ziyaret eden, sağlığımda ziyaret etmiş gibi olur. Şefaatim ona vâciptir.” müjdesine mazhar olacaktık.
Rasûlullah - sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Hacılar ve umre yapanlar, Allâh’a giden heyetlerdir. Allah onları çağırır, onlar da icâbet ederler. Onlar Allah’tan isterler, Allah da onlara verir.” Elhamdülillah