“Bu gerçek hikayenin üzerinden tam 44 yıl geçti, gerçek ve olanlar değişmedi. En kötü demokrasiden bile çok daha kötüdür ihtilal. Belkide bundan o güne ait yazacak çok şey olmasına rağmen yazmaktan hep kaçıyorum.O nedenle galiba uzun süre hep bu hikayeyi okuyacaksınız”
O gün İzmir’de konakta satıcıların çığlığı, dolmuş muavinlerinin şamatasına karışıyordu.
O yıllarda konak meydanı dolmuş ve otobüs durakları, İzmir sandviçi yapan büfeler, sigara satıcıları ortada saat kulesi, vapur iskelesine yakın Hasan Tahsin anıtı ve Kemeraltına doğru akan bir insan kalabalığı ile yaşardı.
Sabahın ilk ışıklarına kadar bu meydan gürültülü ve sıcaktı. O akşamüstü otobüsten indim.
Elimde küçük bir bavul anamın memleketi Keşan, oraya hem biraz çalışmaya hem de tatil yapmaya gideceğim.
Karnım acıkmış büfeye yanaştım. İnce bıyıklı yüzü terli çocuktan sandviç istedim.
Kocaman bir ekmeği ızgaraya koydu.
Üzerine eski bir demir ütü.
Bir kenarda sucuk salam üzerine bir yumurta kırdı.
Birazda İzmir otlarından. Hala o lezzeti ve kokuyu unutmam.
Ayak üstü yedim.
Tam otogar otobüsüne bineceğim bir çocuk çıktı karşıma kolunun altında gazeteler. “ Yazıyor, yazıyor İzmir akşam telgraf gazetesi yazıyor. Generaller ihtilal yaptı.” Güldüm, oda gülümsedi göz kırptı. “abi vereyim bir tane” dedi. Aldım. 11 eylül 1980 tarihliydi gazete.
O yılların zaytunguydu.
Karşıya vapurla geçecek Karşıyakalılar, evlerine dönen Tariş işçileri gemiye, otobüse binmeden bu gazeteyi alır, içindeki aslında hiçbir doğruluğu olmayan haberler okur, güler, eğlenirlerdi.
Otogara geldim. Keşan Otobüsüne valizimi verdim.
Beyaz gömlekli, kırmızı gravatlı muavin valiz kuponumu verdi. 302 mercedes otobüse biner binmez yüzünüze ağır bir parfüm ve sigara kokusu vururdu.
Sigara içilirdi o yıllarda arabalarda.
Elimdeki gazeteyi koltuğa koydum.
Muavin bilgiç edaları ile şoför koltuğuna oturdu arabayı çalıştırdı.
Bilet satıcısı kulağının arkasında kalem, sakallarını sıvazlayıp, her bir koltuğu kontrol etti.
Kaptan geldi en son.
O yıllarda otogardan otobüsler büyük bir hızla ve şaşaa ile çıkarlardı.
Bizde öyle çıktık.
Uzun saatler boyu tütün tarlalarından geçtik önce. Sonra ormanlar ve uzun nadaslı tarlalar.
Gazete elimde.
Sekiz sütuna manşet.
Diyor ki “generaller yönetime el koydu. Evren komutasında ordu bu akşam itibari ile yönetime el koymuş” diyor haberde. Uzun uzun anlatmış.
En sonunda küçücük bir not. “Kesin olmamakla birlikte böyle bir haber duyulmuştur” yazıyor. Gülümsedim uzun uzun. Uyumuşum.
Sabaha karşı uyandım otobüs yaklaşmıştı Keşan’a. Otobüsün radyosunu açtı şoför.
Radyoda mehter marşı. Bunu daha önce Kıbrıs Barış Harekatın da dinlemiştim.
Kulak kesildik.
Marş bitti. İlk bildiriyi okudu Kenan Evren. Gerçekten ordu yönetime el koymuştu.
Kahkahalar ile güldüm istemsiz. Herkes bakınca sustum yuttum gülüşümü.
İzmir Akşam Telgraf Gazetesi ilk kez doğru haber yapmıştı.
O yuttuğum gülüşüm uzun yıllar boyunca ülkenin üzerine çöken karabasanı, ölümleri, yaşı büyütülüp asılan gençleri, özgürlüklerin yitirilişini hatırlattı hep bana.
Ben kahkaha atmanın bir başkaldırı olduğuna inanıyorum işte bu nedenle.