Ademoğlunda üç perde önemlidir ve üçü de birbiriyle ilintilidir;

Ar Perdesi,

Hâd Perdesi,

Vicdan Perdesi.

Ar'ını kaybedenin,

Haddi olmaz!

Haddini yitirenin de vicdanı bulunmaz!

Artık insanlar en mahrem “ev hallerini bile çıkıp televizyon ekranlarından ifşa edebiliyor. Zerre kadar sürçmeden yalanlar söyleniyor, iftiralar atılıyor. Belden aşağı espri bayağılıklarıyla dolu diziler, insan haysiyetini ayaklar altına alan yarışmalar izleyici rekoru kırıyor.
Eskiden de insanlar böyle seviyesizliklere duçar olurdu ama genellikle gizlerdi bunları. Arada aleni günah işleyenler ve bunu bir meziyetmiş gibi takdim edenler çıkarsa, böylelerine “ar perdesi yırtılmış” denirdi.
Modern zamanlarda ar perdesindeki yırtık o kadar büyüdü ki çoğu insan giderek böyle bir perdenin varlığını dahi unuttu. Utanmanın “kusur” sayıldığı şu günlerde, “ar, hayâ, hicap, ırz, namus, iffet, vicdan” kavramlarını hatırlayalım istedik.

Başımıza Taş Yağar mı?

Öyle derdi büyüklerimiz bu durum Sünnetullahtır; tuğyanın ve fahşanınyaygınlaştığı toplumlar ilahi gazaba uğrar, helâk edilirler. Hayasızlığınyaygınlaştığı dönemlerde yaşlıların “Başımıza taş yağacak!” uyarısı laf olsun diye söylenen bir söz değildir. Hayasızlığın en uç örneğini sergileyen Lüt Kavmi, Kur’an’ın “münzerin yağmuru” dediği bir felaketle, başlarına taş yağdırılarak helak edilmiştir. Lakin bir Aliminsöylediği üzere, İstanbul da bir gecede işlenen günah Lüt kavminin ömrü boyunca işlediği günah kadar. Peki bizim üzerimize taş yağıyor mu? Yağıyor elbet onunda nasıl yağdığını biz söylemeyelim.

Mahremiyeti Olmayana İhtiram Olmaz…
Ar ve hayâda insanın kendi gözünde, diğer insanlar nezdinde ve en önemlisi de Allah indinde küçük düşüp zelil olmaması esastır. Bir çirkinlik yahut kötülüğün verdiği rahatsızlıktan ibaret olan “utanma” boyutu yanında bir de örtme, saklama, koruma boyutu vardır. İşte bu ikinci boyutu sebebiyledir ki hayâ mahremiyetle de ilişkilendirilir.

Allah'ın insanlar için koyduğu sınırları yani ilkeleri, kuralları, emir ve yasakları ihlal ettik aşırıya gittik aman el yaman… Perdesiz Bir Topluluk mu olduk?

Açıkçası kelimeler çok da yeterli değil, hislerimi nasıl ifade edebilirim bilemiyorum.

Zulüm, vicdansızlık denilince, Hitler gelir ilk akla mesela, modern zamanlar içerisindeki en acımasız lider olarak.

Tarihe not ediliyor ki tekrar yaşanmasın, yaşanmış olanlara bakıp ders alınsın. Bugüne kadar hep insanlığın önünde sonunda iyiye doğru evrileceğine inancım vardı. Fakat şu an bakıldığında, içimdeki tüm ışıklar söndü artık.

Barbarlık, kötülük, vahşilik, acımasızlık, vicdansızlık, korkunçluk kavramlarının vücut bulduğu bir hükümetle yönetilen İsrail Devleti, aştıkça aşıyor haddi ve vicdan perdesini.

Kıpkırmızı bebek ve çocuk kareleri, çaresiz doktorların, çaresizce elinde o masum bebeklerle yakarışları.

Bakmak mümkün değil. Kimsenin kimseye bunu yaşatmaya hakkı yok.Çocuklara hiç yok.

Çocuklar ölürken sesini çıkarmayanların bir daha konuşması çok anlamsız.

İnsanlık ön şartlarının ortadan kalktığı bir dönemin son perdesindeyiz.

İçimizde ne kadar insan zerresi kalmış diye sınanıyoruz.

Sınanıyoruz şu anda.

Susmayın

Konuşun

Bir şey söyleyin ey insan evlatları.

Ne hissediyorsanız söyleyin.

Sadece ne hissettiğinizi söylemeniz bile çok şey değiştirir.

Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim.

Çok üzgünüm. Hiç kimse, hiçbir gerekçeyle başka bir canlının, insanın, hele bir çocuğun canını alamaz. Sözde din için bu yapılamaz. Bildiğim, inandığım, okuduğum hiçbir dini inanışta kadına, çocuğa, masuma el uzatma, istismar, şiddet yoktur. Bir kamyonetin arkasına atın kadınları, kolunu bacağını türlü şekilde kırın, tecavüz edin diyen bir Allah bilmiyorum. Hastaneleri bombalayın, küçücük çocukları kan revan içinde vahşice öldürün diyen bir Allah da bilmiyorum.

Hadi vicdanın yetiyorsa bu sefer de konuşma,

gün gözüyle kıyametini yaşa dur,

Ey insanlık!