Hayat, çoğu zaman bize sorular sorar; ama biz o soruların cevaplarını aramak yerine, gündelik telaşlarla kendimizi avutmaya çalışırız. Asıl mesele şudur:
Yapmamız gerekenleri gerçekten yapıyor muyuz?
İnsan, vicdanı ile baş başa kaldığında bu sorunun ağırlığını hisseder. Ebeveynine karşı görevlerini, evladına karşı sevgisini, dostuna karşı vefasını yerine getirebiliyor mu? Yoksa günü kurtarmanın telaşıyla yarın pişmanlık duyacağımız ihmallere mi sürükleniyoruz?
Sevgi göstermek için geç kalmamak gerekir. “Nasıl olsa yarın da var” dediğimiz her an, elimizden kayıp giden bir fırsat olabilir. Bir gönlü kırmamak, bir iyiliği ertelememek, bir selamı esirgememek… Bunlar küçük gibi görünen ama hayatın özünü taşıyan şeylerdir.
Toplum olarak da kendimize şu soruyu sormalıyız:
Adaletin yanında mıyız?
Haksızlığa karşı ses çıkarıyor muyuz?
Komşumuz açken biz tok uyuyabiliyor muyuz?
Eğer bütün bu sorulara gönül rahatlığıyla “evet” diyemiyorsak, demek ki yapmamız gerekenleri tam anlamıyla yapmıyoruz.
Hayat, aslında bize fırsatlar sunar. Her sabah yeni bir başlangıçtır. Dün yapamadıklarımızı telafi etmek için bugün elimizdedir. Fakat unutmayalım, ertelenen her iyilik, vicdanın defterine yazılan bir eksikliktir.
Unutma; vicdanın onaylamadığı hiçbir şey bizi huzura kavuşturmaz. Yapmamız gerekenleri yapmadığımız her gün, içimizde bir eksiklik, kalbimizde bir yara bırakır.
O halde bugün bir karar verelim:
Birini kırmak yerine gönül alalım, susmak yerine iyilik için konuşalım, görmezden gelmek yerine elimizi uzatalım. Çünkü yarın belki de çok geç olacak.
Ve unutma:
Hayat bizden büyük şeyler istemez, sadece “insan kalmamızı” ister.