Vakit daha gündoğumuydu…
Biz çoktan yola çıkmıştık.
Ayakkabımız yeniydi ama yolu bilmiyorduk.
Yürek sıcacıktı ama hava soğuyordu içten içe.
Acele ettik…
Kışa hazırlıksız yakalandık.
Hayat sabrı bekleyen bir çiçekti.
Bizse dalından kopardık daha tomurcukken.
Koşarsak geçer sanmıştık mevsimleri.
Ama takvim dinlemedi.
Zaman kışı getirdi.
Biz hâlâ ilkbaharın hayaliyle üşüyorduk.
Kimi zaman bir sevgiyi acele ettik…
Henüz tanımadan bağlandık.
Bir bakışa umut yükledik,
Bir kelimeye gelecek inşa ettik.
Sonra o kelime değişti, o bakış uzaklaştı.
Ve biz kışın ortasında kaldık.
Ağır, soğuk, yakıcı bir kıştı bu;
İçimizi yakan ama dışımızdan belli olmayan bir soğukluk.
Kimi zaman bir hayali acele ettik…
Daha taşları dizmeden temel attık.
Zannettik ki hız, başarıyı getirir.
Oysa sabır da bir bilgiydi.
Ağır ağır olgunlaşan bir meyve gibi,
Bekledikçe güzelleşen bir hakikatti.
Ama biz beklemedik.
Büyümeden kuruyan bir ağaca döndük.
Şimdi elimizde sadece donmuş dallar var.
Yeşermeden sararıp giden umutlar.
Bir telaş uğruna kaçırdık mevsimi.
Acele ettik…
Kışa kaldık.
Kış geldiğinde herkes örtüsünü aldı üzerine.
Bizse hâlâ yaza inandık.
“Biraz daha beklersek ısınırız,” dedik.
Ama ısınmak için sadece zaman yetmezdi,
Hazırlık gerekirdi, bilgelik gerekirdi, sabır gerekirdi.
Biz hepsini aceleyle tükettik.
Oysa her şeyin bir vakti vardı…
Sevdanın da, ayrılığın da,
Kavuşmanın da, vedanın da.
Her tohum, kendi vaktinde filizlenirdi.
Ve biz sabırsızdık.
Onun için hep soğukta kaldık.
Şimdi öğrendik…
Güneşi beklemek gerek bazen.
Rüzgârı dinlemek, toprağı hissetmek…
Ve bazen durmak gerek.
Çünkü her yürüyüş hızla değil,
Doğru adımla varır menzile.
Acele ettik, kışta geldik…
Ama bu da bir dersti.
Şimdi biliyoruz ki;
Sabırla beklenen bahar,
Bir gün mutlaka çiçek açar.
Ve belki bir gün,
O kışın ortasında,
Yazın sıcak nefesiyle,
Dondurulmuş rüyalarımız uyanır.
Ve o zaman,
Her şeyin yerli yerinde olduğunu anlayacağız.