Bana ne bahardan yazdan, çiçek açsa ne olur açmasa ne…
İçimde kış varken, takvimlerin hangi mevsimi gösterdiği neyi değiştirir? Güneş doğmuş, kuşlar ötüyormuş; benim odamda karanlık, benim içimde sessizlik var. Gülümsemeler bana uğramaz artık, umut kapımı çoktan kilitlemiş gitmiştir.
Bahar derler yeniden doğuşa, ama ben her bahar biraz daha ölürüm. Yaz derler sıcağına, neşesine; benim yüreğim üşür temmuzda bile. Herkes hayatı severken, hayat beni unutmayı seçti sanki. Bana ne açan çiçekten, dalında gülen meyveden… Benim payıma düşen hep solmak oldu. Kalabalıklar içinde yapayalnız kalmayı usta işi öğretti bu dünya bana.
Ve bana ne bahardan yazdan, çünkü beklemekten yoruldum artık. Her gelen gün, giden bir umudu sırtında taşıdı. Sabahlar oldu ama içim aydınlanmadı, geceler geçti ama acım dinmedi. İnsan alışır derler her şeye; ben yokluğa bile alışamadım. Bir ses aradım kalabalıkta, adımı bilen çıkmadı. Bir omuz istedim yaslanacak, herkes yükünü bana bıraktı.
Zaman dedikleri şey de yalancıymış; ne yarayı sardı ne izini sildi. Sadece saçlarıma beyaz, yüreğime daha çok ağırlık ekledi. Gülmek lüks oldu bana, susmak ise kader. Herkes kendi baharını yaşarken ben sonbaharı bile özler oldum; çünkü dökülen yapraklar benim halimden anlardı. Sessizce düşerlerdi yere, kimseye hesap vermeden…
Bir de kimse şunu sormadı bana: “Sen nasılsın?” Herkes güçlü sandı suskunluğumu; oysa ben sadece kırıklarımı gürültüye dökmedim. İçimde fırtınalar koparken dışımda sakin görünmeyi öğrendim. Sevmek de yoruyor insanı bazen, hele ki karşılıksızsa… Ne kadar çok verdiysem o kadar eksildim. Adımı bilmeyenler bile yaralarımı ezbere öğrendi.
Geceler uzadıkça düşünceler çoğaldı, uyku bile yabancılaştı bana. Aynaya baktım, tanıyamadım kendimi; çünkü gözlerimdeki adam çok şey kaybetmişti. Herkes “geçer” dedi ama bazı şeyler geçmez, sadece insanın içine yerleşir.
Bana ne bahardan yazdan… Ben hâlâ gidenlerin ardından susarak konuşuyorum. Kırıldığım yerlerden sessizce kanıyorum ve kimse fark etmiyor. Belki de en ağır kader, anlatacak çok şeyi olup dinleyecek kimse bulamamaktır. Ve en ağır yorgunluk da, yaşarken vazgeçememektir.