Gülme halime…
Ben öyle kolay yıkılmadım bu hale.
Nice umutları gömdüm sessiz gecelere,
Nice hayalleri boğdum gözyaşlarıma.
Bir tebessümün bile bedeli oldu bazen,
Bir bakışa ömür verdim, geri dönmedi kimse.

Gülme halime…
Bu kalp öylece susmadı,
Bin fırtına koptu içinde de sustu.
Bir “nasılsın”ı bile çok gördüler,
Bir “iyi misin”i duymadan geçtiler.
Ben de “iyiyim” dedim, yalan söyledim…
Sırf kimse bilmesin, ne kadar paramparça olduğumu diye...

Gülme halime…
Bu yalnızlık bana ceza değil,
Bir sığınak artık…
İçinde ne umut var ne korku,
Sadece sessizlikle anlaşan bir yürek.
Kırıldım, evet…
Ama kırıldıkça öğrendim:
İnsan en çok sustuğu yerde büyürmüş.

Gülme halime,
Çünkü sen bilmezsin…
Bir insanın kendine sarılıp ağlamasının ne demek olduğunu.
Sen bilmezsin,
Bir gülüşün ardında kaç acı gizlenir,
Kaç gece uykusuz geçer sabaha kadar.

Benim halime gülme…
Benim halim bir hikâye,
Satır satır acıyla yazılmış.
Ama her satırında bir direniş var,
Bir ama “yenilmedim” fısıltısı gizli.

O yüzden,
Gülme halime.
Ben hâlâ ayaktaysam,
Bu da bir başarı zaten.

Gülme halime…
Ben o gülüşü de gördüm, o bakışı da tanıdım.
İnsan bazen öyle bir susar ki,
Dünya bile duymaz içindeki fırtınayı.

Ben sustum,
Çünkü konuşsam anlayan olmazdı.
Ben yürüdüm,
Çünkü durursam düşecektim.
Yaralarım çoktu, ama göstermedim…
Görseler de umursamayacaklardı zaten.

Gülme halime…
Her çizgi bir hikâye bu yüzümde,
Her beyaz tel, bir dertten yadigâr.
Gülme… çünkü bu hal,
Bir çöküş değil, bir duruş aslında.
Kırılmış ama yıkılmamış bir adamın hikâyesi.

Benim derdim ne para, ne makam…
Benim derdim kalbin değer bilmeyene emanet oluşu.
Benim derdim, sevdiğimin gülüşünde kaybolup
Onun gözlerinde yok oluşum.

Gülme halime…
Çünkü bu hal, yaşanmışlık kokar.
Çünkü ben bu hale, gülüşlerle değil,
Gözyaşlarıyla geldim.
Ve inan, hiçbir kahkaha silemez o izleri.